19 Şubat 2015 Perşembe

İnsan olmaya dair.


Bu bloga senelerdir kendi kendime sorduğum sorulara çeşitli yollardan bulduğum cevapları yazıyorum. Gün geçtikçe evrilen amacımın nerelere geldiğini siz benden daha iyi biliyorsunuz. Önceleri sadece bir hobiyken artık burası benim ölümsüzleştiğim ve tanımadığım kişilere seslenip bir tutam "cevap" verebildiğim bir yer oldu.
Son zamanlarda da daha genel sorunlarla ilgili kafa yorup kaygılandığımı biliyorsunuz, bütün bunları beraber yaşadığımız dünyada hissediyorum. Sizin farklı yorumladığınız bir durumu ben daha farklı yorumluyorum. Hepimiz farklı yorumluyoruz ve böyle tatlı tuzlu, keyifli oluyoruz.
Son zamanlarda, yine, insanların birbirini sevmemesi ve saygı duymaması üzerine birçok yazı yazdım. Tesettüre girme sürecim, bir öğretmen olarak toplumda kabullenme sürecim ve tabi bir kadın olarak yine aynı süreç hep buraya yansıdı farklı şekillerde. Hepsinde temel noktam "hoşgörüsüzlük" oldu.
Bu günkü yazım ise yine bu sevgisizlik üzerine.
...
Özgecan'ın adını sayfamda anmaktan büyük bir gurur duyarken bir yandan da utanıyorum. Daha bir hafta önce o da herhangi biriyken ve dünyadaki kötülüğün ne boyuta geldiğini o "da" bilmezken dünya daha güzel bir yer değildi, sadece boyutlarını bilmiyorduk. O da bize bu boyutu gösterecek kişi olduğunu bilmiyordu, belki hâlâ bilmiyor. Ruhu şad olsun.
Ben, onun, Allah tarafından milyonlarca insana farkındalık yaratmak için seçilmiş bir "insan" olduğunu düşünüyorum. Keşke hâlâ aramızda olsaydı, biz onu tanımasaydık ancak olan oldu ve süreç hâlâ işliyor. Şimdi ardından milyonların dualar ettiği bir isim, ne kadar şans sorgulamak gerek. Buradan naçizane ailesine sabır diliyorum, hepimizin sınavı başka ve bambaşka.
...
Bu olay hepimize kadın olgusunu sorgulattı. Sonra da günler geçtikçe hepimizin kendi insanlığına ayna tuttu.
Farklı bakış açıları duyduk-gördük-şaşırdık-vah ki ne vah dedik-inanamadık-saygı duyduk-sustuk. Görüşleri şöyle ayırabiliriz:

  • İlk grup kadın haklarını gündeme getirdi, dünyada ve özellikle bizim ülkemizde kadın olmayı sorguladı ve evrensel çözümler aradı.
  • Bir başka grup kendi dininden yola çıkarak aslında katledilen gencecik kızın "birazcık" dindar olması ile bu katliamın önüne geçebileceğini yani dolayısıyla hak ettiğini düşündü.
  • Başka bir grup kadın-erkek eşitliğinden dem vurdu ve bunun ülkemizde sorgulanmasına bu olay üzerinden yön verdi.
  • Birileri insanların "kız/kadın" olma durumunu sorguladı ve başkalarının bedeninde kendine hak gördü. Bu konuda bile bunu açarak yüzsüz bir "dinci"likle bunu perdelediğini sandı, bence olmadı.
  • Başka bir grup ise "cani"nin çocukluğuna inerek bu duruma bahaneler buldu. Açıklama getirmek istedi ki böylece gelecek nesillerde böyle "cani"ler olmasın istedi.
  • Bir başka grup bunun üzerinden siyaset yaparak ülkeyi kadın düşmanları ve kadın düşmanlarının düşmanları diye ikiye bölmek istedi.
  • Bir grup idamı tekrar getirmek konusunda görüşler ortaya attı.
  • Başkaları insanın değerinin ne hale geldiğini görüp dehşete kapıldı.
  • En sonuncu grup ise ahlaksız bir sessizlikte bütün bu olan biteni izledi.
Bütün bu süreçte Özgecan'ın ailesi çok acı çekti, defalarca. Her canlı yayında, her röportajda, her haberde, her "başınız sağ olsun"da...
...
Yakın zamanda çocukluk arkadaşımı kaybettiğimi biliyorsunuz, bir ölümün evlere neler getireceğini ve neler götüreceğini kısa bir zaman önce hatırlamış biri olarak o evi hayal edebiliyorum. Bu yüzden bütün bu tartışmalardan fırsat buldukça inandığım Allah'ıma dua etmeyi ihmal etmiyorum.
...
Gelelim artık meseleye. Yüzyıllardır erkek hep erkekti. Kadın ise hep kadın. Ne ara kadın bu kadar değersizleşti diye soracak olursanız "bence" birçok etken var. Müslüman bir ülke olduğumuz iddia ediliyor. Müslümanlığın kadına bakışını yanlış  ifade eden ve kullanan siyasiler, erkek cinsiyetini sadece bir soy devamı ve iş gücü olarak gören aileler, sanayi devrimi ile artık yavaş yavaş iş hayatına giren kadınların ekonomik gücünü erkekliklerine bir tehdit olarak algılayan erkekler, emzirdikleri erkeklerinden bir türlü kopmayı başaramayan karaktersiz kadınlar, acıları yarıştıran devlet adamları ve devlet adamları ve devlet adamları bu konuda suçludurlar.
Yapılması gereken?
Bir öğretmen ve psikolojik danışman olarak şunları öneriyorum:
  • Müslümanlığı, devletin değil din alimlerinin dilinden öğrenmeliyiz. Devletin bize öğretmeye, beynimize sokmaya çalıştığı bütün o hurafe dolu bilgileri reddetmeliyiz. İnancın devletin değil bireyin olduğunu unutmamalıyız.
  • İnsanların cinsiyetlerinden önce insan olduklarını ve herkesin beden bütünlüğü, dokunulmazlığı olduğunu çocuklarımıza en başından öğretmeliyiz.
  • Erkek evlatlarımıza sadece şans eseri erkek olarak doğdukları için ayrıcalıklı oldukları algısını vermeyelim. Aynı şekilde "erkek olmayan" evlatlarımıza da şans eseri kadın oldukları için şanssız ve geride oldukları algısını vermeyelim. Önce insan olduklarını, eşit olup olmama sorgusuna girmeden harika bir denklikte yaşayıp gittikleri algısını vermeliyiz. Dünyaya bu pencereden bakmalarını yaşatmalıyız.
  • Şiddeti meşrulaştıran söylemlerden, hareketlerden kaçınalım. Kaçınmayan insanları uyaralım. Ne pahasına olursa olsun uyaralım.
  • Bebeklerimize, anne karnında bile, insanları sadece insan oldukları için sevebilme becerisi kazandıralım.
  • Her şeyden önce inançlarımızı, ve bu inançlarımızın kökenlerini araştırıp doğrusunu öğrenelim. Doğru öğrendiklerimizi de çocuklarımıza dayatmayalım.
  • Kısaca yaratılanı yaratandan ötürü sevelim, sevmeyi öğretelim.
  • Kısacası sevelim.
  • Sevelim.