Merhaba eski dostum.
Depresyondan çıkıp tekrar internet alemine dönmüş olman ne kadar güzel. Ben de sana bir mektup yazmak istedim. Ancak bunu senin kanalınla tüm dostlara...
Hayır hayır. Bu yazı böyle başlamamalı.
...
Bugün, daha doğrusu dün, 10 Ağustos; Esra'nın doğumgünüydü. Artık fiziksel olarak bir gerçekliği olmayan, sadece gönüllerdeki hatıralarla ve bize öğrettiği, hatırlattığı güzelliklerle hayatımızda. Yani gerçek değil ama doğru, var. Esra artık bir gerçek değil, doğru. Buradaki gerçeklik varlık, doğruluk ise o varlığın bizde bıraktığı onaylama hissi.
Diğer yanda ise benim mezuniyet dönemimde üzerinde düşünerek çıkmaza girdiğim bir dostluk kavramı ve diğer insanları sorgulamam sonucu mahvolan bir "varlık" kavramı var.
Felsefeci değilim.
...
Gerçeklik öncelikle doğrudan bağımsız değildir. Çünkü bir şeyin gerçek olması için önce doğru olması gerekir. Her gerçek doğru mudur? Benim yürüttüğüm mantıkta ve kullandığım kelime anlamında evet. Peki bu doğrunun gerçeklikteki yankısına bir örnek vereyim, izninizle.
Bir mezuniyet töreni vardır. Değer verdiğiniz biri diğer değer verdiğiniz biri tarafından kötü niyetle o törenden uzaklaştırılır. Ardından sizin de orada olmanız istenir. Gidersiniz. Döndüğünüzde mutlu olmadığınızı, her şeyin maske takmış birer yanlış olduğunu "söylersiniz." Bu söylemek eylemine diğer insanlar zırvalamak der. Şimdi, sizin gibi düşünenler bu törene gitme eyleminin, mutsuz olma eyleminin gerçek olduğunu söyler. Oysaki ben de derim ki doğru olmadığı için gerçek değil. Ortada bir gitme, bir mutlu olma varken buna gerçek denmez, yanlış denir.
Bu nedenle hayatımda gerçekliği bulunmayan insanların da doğruluğu kalmamış demektir.
İnsanlar fotoğraflarda yalan söylemez ve ben hiçbir fotoğrafta tam gülmem.
...
Gerçek olan yalandan arınmış bir masumiyetle ortaya konulan sonuçtur. Herkesin gönlünü hoş etmeye çalışan iyi niyet kumkumaları için ise bu imkansızlaşır ve sevimsizlik sonsuz bir hal alır. Bu da benim ne gerçeklik ne de masumiyet kavramıma uyar.
...
Esra ne kadar doğruysa ve onun acısı hala ne kadar tazeyse; onun kaybının yasına saygı duymayanlara, benim onun elleriyle yeniden adlandırdığım dostluk ve gerçeklik kavramlarıma saygı duymayan (hadi şu klasik lafı kullanayım) ikiyüzlü insanlara kızgınlığım da hala o kadar tazedir.
"Herkesi kendi ahlak anlayışına göre değerlendir"meye çalışsam da henüz o kadar olgun olmadığımı görmekten kaygılıyım. Ancak hayatımda şekil alan ve ben büyüdükçe olgunlaşan bu kavramlara sahip çıkmak benim karakterime olan saygımdır.
...
Eğer terliyken vantilatörü açarsanız çarpar ve hasta olursunuz.
...
Eğer TRT'de işe başlarsan bir adım atar ve dünyaya gerçekliğin ne demek olduğunu Esra ve Süleyman gibi anlatırız, belki öldüğümüzde.
Allah beraber alsın yanına bizi.
...
Şarkı falan yok. Ankara akşamının sesi. Bir de harflerin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder