26 Kasım 2011 Cumartesi

Sekizinci ay


Kasım da bitiyor. Ne berbat bir aydın sen öyle Kasım.
Aslında neden bu yazıyı yazdığımı bilmiyorum. Bir anda bilgisayarımı açtım ve içimi dökmeye başladım. Günlük yetmiyor mu diye soranlara: Bunu siz okuyabileceksiniz.
Esra'nın kaybının hayatımda yarattığı etki bir türlü sona ermiyor. Ersin istemiyorum. Her an aklımda olmaları, her hareketimden sonra aklıma gelmeleri... Ölümü unutmamamı böylece "daha insan" olmamı sağlıyor. İyi mi güzel mi bilemedim.
Sondan bir önceki vizelerin sadece üç sınavla geçmiş olması, ilk terapi deneyimimi yaşamış olmam, staj sınıfımdaki çocuklarıma alışmış olmam ve Sincan'dan giderek daha çok nefret etmem... Tabi bu ay kasımdı, acı olacaktı, hüzün olacaktı...
Vize dönemi evden uzak yaşadığım o baş döndürücü iki haftayı saymıyorum, değer verilenlerle unutulmaz anlar yaşandığı iki haftaydı o. Çağdaş marketin karşısındaki "özürlüler durağı"nda yenen sıcak kestane, Gençlik Parkı'nda içilen sahlep, cumartesi gecesini Berlin'e taşıyan "Soğuk Bir Berlin Gecesi" ve de tabi Olcay Kavuzlu, yürünen o soğuk Ankara geceleri, alınan açık mavi eldivenler ve tabi kulaklıklar... Aşk başka. 
Kasım.
Stajyer öğretmen olarak yaşadığım ilk öğretmenler günüydün sen. Esra olmadan yaşadığım ilk öğrtmenler günüydün. Tamam, hiç hediyem yok, bana hediye alacak öğrencilerim de yok ama olsun...
Bu ara tatilde geliyorum Esra. İnanmaya geliyorum.
Onun dışında soğuk, ayaz, kırmızı burun, ısıtılan eller ve biraz doğalgaz faturasından ibaretti Kasım.
Bir daha yaşanmayacak olan 2011 yılının Kasım'ı hoşçakal.

1 Kasım 2011 Salı

Amasya Anadolu Öğretmen Lisesi Pansiyonunda Kalan "Arkadaşlar"ın Anısına

Ne de uzun bir başlık oldu öyle.
Amasya'dan bu sıra acı haberler geliyor. Canım yanıyor Amasya'mı düşününce. Hey gidi... 11 Eylül 2004 müydü ilk gittiğim gün? Yoksa bir tarih mi? Bilmem.
İlk sene üçüncü kat iki numaralı odada kaldım. İkinci sene üçüncü kat dört numaralı odada, üçüncü sene birinci kat bir numaralı odada, son sene de yine üçüncü kat üç numaralı odada kaldım. İlk sene hariç bütün senelerde odamın camını açınca karşımda muhteşem bir manzaraya selam verirdim. Ah, gözlerim doldu.
Mezun oldum. 2008 senesi geldi ve ayrılmak zorunda kaldık okulumla, dostlarımla. Biliyor musunuz çok garip şeyler yaşadım? Bir arkadaşım neden olduğunu bilmediğim bir anda benle görüşmemek istediğini söyledi, öğrendim ki cemaate dalmış. Bir arkadaşım görüşmek istedikleriyle görüştüğünü söyledi. Bir diğerinden hiç ses seda çıkmadı. Kimisini gördüm, ben konuşmak istemedim. Elimde kala kala bir avuç can kaldı. Kalsınlar hep.
Konum bu değil.
Camdaki manzara.
Biz mezun olduktan sonra okul yıkıldı. Yerine kocaman, devasa bir okul inşa ettiler. Yazık ettiler. Tamam kocaman okulumuz oldu, konforlu falan filan. Ama bizim 11-TM'nin önündeki kaloriferi ne yaptılar? Sıraya girdiğimiz alanı nereye bıraktılar? Merdivenleri nereye götürdüler? Anılarımız neredeler? Ben bunları düşünüp yanar oldum işte.
O koca okul en büyük yarayı bence kız pansiyonunun önünü kapatarak açtı bizde. Benim senelerce bakıp bakıp ağladığım, güldüğüm, umutlandığım manzaram yok mu oldu şimdi? Ben inanmıyorum.
Bunun için kaç gece ağladım, kaç gece yandım bir bilseniz.
Şu an o pansiyonda kalan arkadaşlarım bu yazılarımı okuyabiliyorlar mı bilmiyorum. Ama o manzaraya iyi bakın. Şimdi görmenin bir şey ifade etmediği o manzara beton yığınları arasında aklınıza düştüğünde umut olacak.
O manzarayı göremeyen kız arkadaşlarım. Sizin için bütün ruhumla yanıyorum. O küçük, şirin, iki katlı binanın bize sunduğu güzelim Amasya manzarasının şimdi pencerenizde olmaması, ailenizi özlediğinizde onunla birlikte ağlayamayacak olmanız, birkaç arkadaşınızla toplanıp gelen geçenle ilgili dedikodu yapamayacak olmanız, sevgilinizle telefonda konuşurken camdan dışarı sarkıp şarkılar söyleyemeyecek olmanız... Mahvediyor bu fikir beni.
Bu yazıyı okuyan ve beni anladığını düşünen, şu an o yurtta kalan dostlarım, kardeşlerim. Bana bir ses verin. Anılarınızı yaşatıyoruz abla, deyin. Abla demeseniz de olur. Her gece gelip sizi yanaklarınızdan öpüp iyi uykular dileyen benim.
Yanıyor içim.
Ne yapsam da manzaranızı size geri versem.