7 Haziran 2014 Cumartesi

Gece Hastaneleri

Her şeyi yaşadığını sanan bir insan aptalın tekidir.
Ne kadar yaşlı ya da maceraperest olursa olsun hiçbir insan dünyadaki her şeyi deneyip, yaşayıp ölmüş olamaz. Belki ilk insanlar, belki.
...
Tam da huzuru yakaladığımız, artık her şeyi yaşadığımızı sandığımız, dahasının olamayacağına inandığımız ve artık sadece evlilik gibi basit bir basamağı çıkıp sonrasında ölümü bekleyeceğimizi düşündüğümüz bir zamandı. Ne aptalmışız!
Sonra ne mi oldu?
...
Onkoloji hastanesinde sabahlamanın ne demek olduğunu öğrendik?
"Acil kapısı nedir?" sorusunun yanıtı olduk.
Oksijen maskesinin takılı olduğu makinenin sesinin şahidi olduk.
Kardeş Türküler'in Kara Üzüm Habbesi ile bir peçete eşliğinde ağlayarak halay çektik.
Kars'tan gelen minik minik dualara dost olduk.
Kilo verdik. Kilo aldık.
Sevdiğimizi tuhaf kokulu bir hastane odasında bırakıp karanlık hastane bahçelerinde "sadece" "köpeklerden" korktuk. 
Metro'nun Hastane durağından binip Ulus'a yaklaştıkça "daha dünyada" olduğumuzu gördük. Ki bu en adi durumuydu yaşamanın. Ne de çabuk unutulmuştu önceki duraklardaki hıçkırıklar!
Umut ettik. Yine yine yine.
...
"Sonra ne mi oldu?" demiştim.
Olan bir şey yok aslında. Birilerinin nöbeti var hastanelerde, hapishanelerde, yollarda, evlerde ya da tahmin edemediğim ve yaşamadığımdan emin olduğum yerlerde. Birilerinin nöbeti var. Yaşanıyor çatır çatır. Çat'ır çat'ır.
Oluyor öyle.
Olur öyle.
Olur, geçer.
...
Hayırlısı demeyi böyle öğrendik.