27 Şubat 2011 Pazar

Süper iyi bir gün


Her saniye
Sessizce akarken hayatımdan 
Oldukça durgun ve sakin
Düşünerek geçen her saniye, bir asır gibi gelir ya hani. Asır abartılı oldu, tamam. Saat ve gün daha yeterli sanki. Şöyle bir örnek versem beni anlarsınız. Yolda yürüyorsunuzdur. Defalarca bu yoldan aşklarla, dostlarla, düşmanlarla geçmişsinizdir. Bir önemi yoktur o an geçmişteki geçişlerin ama o an geçiyorsunudur işte. Tek başınıza, düşüne düşüne. Yolun ömrü uzamaz mı o zaman?

Geçmişin hiç önemi yoktu 
Yutkunduğum o serin anda
Kimin söylediğini hatırlamadığım bir söz var aklımda. Tam hali de yok zaten beynimde. Ama demek istediği şuydu; geçmişi yaşadın bitti. Şimdi geleceği de düşünme. Onu da henüz yaşamadın. Ama şu anı yaşıyorsun. O zaman ne geçmişi ne de geleceği düşünerek şu anı mahvetmenin bir anlamı yok. Ne geçmiş tekrar yaşanacak, ne gelecek şimdiden yaşanmaya başlanacak. Yok öyle şey! Adam gibi yaşa bu anını, sonrasını öncesini elleme. Bırak hayat aksın. Ve bir gün bütün bunları tek başına, buz gibi odanda düşün, yutkun. Üşü.

Sonrası yoktu
Dakikalar yaklaşıyor
Kimse duymadan
Öleceğinizi bile bile yaşarsınız. Sonrası yoktur. Öleceğini bile bile çocuklar doğurur kadınlar, gideceğini bile bile kadınlar sever adamlar, unutacağını bile bile bel bağlar adamlara umutlar, söneceğini bile bile umutları düşünür akıllar. Kimse duymaz.

Sonrası yoktu
İnanmak çok zor hâlâ
Buna bir de şu açıdan baksam... Sokakta yürürsün ama o an kimi düşündüğünü kimse bilmez. Kimse duymaz. Sen düşünürsün, bir bir yaklaşan dakikaları arkana alırsın ve kimse duymaz. Düşündüğünü düşündüğün zaman bu gelir aklına, herkes yabancı olur. Bir sen ve varsa "o" içindekidir, gerçektir. Ama sonrası yoktur.

Bir başka zaman
Belki bugünkinden boş olsa da
Bugün pazar. Günler sonra adam gibi bir boşluğum, huzurum, tek başınalığım var. Oturup rahat rahat planlar yapabilirim. Neler olmuş düşünebilirim, saçmasapan parmak hareketleri gerektiren ama insanı iyi oyalayan örgü örme, notları düzeltme vs gibi oyalayıcı işleri yapıp stres atabilirim. Şiir yazıp kitap okuyabilirim. Müzik dinleyip o şarkılar için de yazı yazabilirim. Mektuplar yazabilirim hiç yollamayacağım...
Farklı bir gün olsa ve bugünden daha boş ve daha huzurlu olsam yine aynı şeyi mi yapardım?

Bazen gülüp bazen ağlarken 
Bildiğim tek şey buydu zaten
Derin bir nefes çektiğin o anda
Bu sıralar bir de neleri gerçekten biliyorum, neleri sadece öyle olsun istiyorum ve neler hakkında en ufak fikrim yok bunları düşünüyorum. Evet özel eğitim ilgi alanım değil ama öyle olsun istiyorum. İlgi alanım olsun değil, orda bir yerlerde dursun... Evet psikoloji hayatımın her yeri, her şeyi. Her ne kadar diğer insanlar gibi olmamı engellese de seviyorum. Herkesin aslında ne demek istediğini ucundan kıyısından bilmek, garip bir sorumluluk yükler. Masumiyetsizlikleri fark edince, derin bir nefes çekmekten başka çaren olmaz. Çünkü her daim masum olmayan çekicidir. Tercih edilen odur, vazgeçilemez olan... Masumiyet ise eninde sonunda dönüp dolaşıp gelendir. Şunu unutmamak gerek sanki; masumiyette bir gün öyle gider ki dönmez... Bildiğim tek şey buydu zaten. 

Sonrası yoktu
Dakikalar yaklaşıyor
Kimse duymadan
Athena'nın bir şarkısı nelere kadir gördünüz mü? Kimse duymadan neler paylaştım bir anda, herkese.
Sonrası yoktu
İnanmak çok zor hâlâ
Bu sıralar inanmakta güçlük çektiğim en mühim konu ise şu: bir dönemde insan en fazla ne kadar ders alır, kaç kitap okur, kaç ödev teslim eder, kaç derse girer ve kaç tane yoklama kağıdı imzalar da ölmez?Rekora koşuyorum sırf sevdiklerim uğruna. Sevdiklerim deyince somut somut insanlar düşünmeyin. En değerlilerimin soyut, duygular olduğunu bile bilir.
Dönem sonunda ölmezsem inanmakta güçlük çektiğim şu günlere inanacağım. 

Dur bir baksana
Neler geçirdin şu an içinden
Yanımda biri varsa ve aynı anda susmuşsak ve aslında ona söylemek isteyip de söyleyemediğim bir şey varsa hemen bu soruyu sorarım. Ne düşündün? Aynı şeyse hemen söylerim, korkmam. Farklı şeyse susarım, düşünürüm, yine söylerim. Söylemezsem yanımdaki "duygu eksikliği sendromu (ben artık buna kısaca DES diyeceğim)" yaşayanlardan ne farkım kalır ki? Hani ben duygularımı en uç noktalarda yaşarım, sevinirken uçar, üzülürken ölürüm ya... Hepsi bundan. Tanrım, erozyona uğratma duygularımı...

Boşver akıyor
Dakikalar artık yalan oldu
Derin bir nefes çektiğin o anda
Şarkının bir yerinde asıl olanı söyler sanatçı. Ama sanatçı. Sesi bütün şarkının aksine daha "değişik"tir. Duygular daha çok dışarda ve daha çok masumdur. Asıl oralara bakmalı değil mi? Hani ağlarken insan yalan söylemez, sarıldığında hissettiğin beden de yalan değildir. Seni öperken yüreğine dokunan ruh da yalan olamaz. İşte o şarkının farklı, "değişik" yerindedir ömrün... Derin bir nefes. Oh mis. Artık her şey yalandır. Boşvermek gerekir. Nefes!

Sonrası yoktu
Dakikalar yaklaşıyor
Kimse duymadan 
Sonrası yoktu
İnanmak çok zor hâlâ

21 Şubat 2011 Pazartesi

Ben de tesadüfleri severim evet



Aslında bugün yazı yazmak gibi bir düşüncem yoktu. Yarın sabahın köründe başlayan sorumluluklarımı düşünüp, bir an önce uyumak isteğiyle bütün rutinlerimi yerine getirip yatağıma uzanmış TRT-Name dinliyordum. Bir iki şarkı dinleyip uyurum demiştim. Şiir okuduğum akşamlar bir iki şarkı yetiyordu. (Polise ifade verirmiş gibi anlatıyorum. Gece gece bu kadar oluyor sanırım memur bey.) 

Yatağıma uzandım. Siyah, minik radyomu elime aldım, düğmesini çevirdim… Ve sanırım bir mesaj aldım. Bu sıralar “tesadüf” muhabbeti çok dönüyor malum. (O filme de gitmedim henüz. Ne zaman giderim o da meçhul. Gitmeyi düşünüyor muyum o da meçhul. Bu konuyu da parantezi de kapatsam daha iyi olacak.) Ben de bu tesadüfü bir şeylere yormaya çalıştım ama beceremedim. 

Allah’ım bana ne mesaj verdiysen biraz daha açıklaştırabilir misin?

TRT-Name’de ben bugüne dek bir şarkıyı ikinci kez dinleme şerefine erişememiştim. “Tanbur” gibi çok çok beğendiğim şarkıları bu radyo kanalı sayesinde bulmuştum. Ama ne o öldüğüm bittiğim şarkıları ne umursamadığım şarkıları…kısaca her hangi bir şarkıyı ikinci kez dinlememiştim. Bu şarkıyı ilkti. İkinci kez çalıyordu. Çalabilmişti yine. Bir mesaj olmalıydı.

Bu şarkıyı birkaç gece önce dinlemiş ve “Not almalıyım. Sonra bol bol dinlerim.” demiştim, sonra unutmuştum. Nasıl unuttuğumun artık bir önemi kalmadı çünkü çok güzel hatırladım, tılsımlı bir hatırlayış. Uhrevi bir akla getiriş.

Neyse daha fazla heyecana gerek bırakmadan itiraf ediyorum şarkıyı:


Sözleri de biraz anlamlı gibi:

Seninle tattım ben her mutluluğu
Bırakıp gidersen bil ki yasamam

Ömrümden canımdan ne istersen al

Gülü susuz seni aşksız bırakmam

 

Üşüdüm diyorsan güneş olurum
Yanarım sevginle ateş olurum

Dolarım havaya nefes olurum

Gülü susuz seni aşksız bırakmam

 

Gönlündeki derdi siler atarım
Ümit pınarıyla coşar akarım

Kış göstermem sana ben hep baharım

Gülü susuz seni aşksız bırakmam

 

Güfte: Aşkın Tunca

Beste: Zekai Tunca


Ama neye yorsam bilemedim. En iyisi; şimdi gidip güzelce uyumalıyım, radyoyu açmadan. Elbet gördüğüm rüyalar bilinçdışımda neler olduğundan izler sunar ve ben bu tesadüfü yoracak bir “şey” bulurum.

Benden önce yoran varsa beri gelsin.

13 Şubat 2011 Pazar

NNü Gün


Bugün 12 Şubat... Sevgililer gününe iki gün olması, 23 Nisan'a da ya da doğum günüme az kalmış olması falan değil mesele. Seneler önce bugün olan bir olay ve sonucunda bugünün NNü Gün olması. İşte olay bu.
Seneler önce dediğim... Sene 2006. Ben o zamanlar hazırlığı bitirmiş dokuzuncu sınıftayım. Amasya'da herhangi bir yurt akşamı değil. Kar yağmış, bir gün tatil bile olmuş. O tatilde erkek tarafı ile kar topu savaşı yapılmış, o savaşa bulaşılmamış... Dört kişilik huzurlu odanda sıcacık oturup çayını içmişsin, kitap okumuşsun bütün gün.
Aşağıda ise I. Kar Topu Savaşının galibi kızlar olmuş, erkekler ise and içmişler "Bu akşam o yurttan bir kız dışarı çıkarsa fena olur. Canını seven çıkmasın." .
Dört kişilik huzurlu oda dedimse öyle huşu içinde bir sarı ışık akla gelmesin. Akşamın ilerleyen saatlerinde karınlar acıkıp kantine gitmek gerektiğinde içinden cengaver çıkartacak kadar cesur bir huzur bu. Bir değil hem de iki tane cengaver. Sevgili arkadaşım N ile giydik kabanları, taktık eldivenleri çıktık yurttan. Biz cesuruz ya, cengaveriz ya!
Kantine girdik, alışverişimizi yaptık. Buraya kadar iyi güzel hoş. Ta ki erkek yurdundan sevgili A ile G kantine gelip bize o kara haberi verene kadar: Bütün erkek yurdu aşağıda sizi bekliyor.
N ile göz göze geldiğimiz anı hatırlıyorum. Bir de kantinden çıkarken A ile G’nin sırtına saklanıp yürümeye başladığımız anı. Sonrası yok. Sonrası beyaz beyaz kar topları, füzeler, kahkahalar… Ha bir de bi y
erden sonra A’nın “Koş” diyen sesi… Unutulmazdı.
Sonra kareler netleşiyor. N ile kızlar yurdunun kapısına yapışmışız, arkamızdan yağan kar toplarına aldırmadan kapıyı yumrukluyoruz. Saçımız başımız, her tarafımız kar. İki üst dönemden bir başka kahraman gelip bize kapıyı açıyor. Erkeklerin kahkahaları, Aile G’nin mahcup bakışı…
Tabi odamıza çıkınca gelen konuklara bu yiğitliği anlatıp hava atmak da ayrı bir keyif. Unutulmaması gerekenlerden bir diğeri. Günün kahramanı biziz, dahası var mı?
İşte o gün bugündür Nnü Gün bugün. Kimse bilmese de her yıl bu gün, birbirimize hediye alır ve “Ne cesuruz.” der mutlu oluruz. Dostluğumuza, cesur huzurumuza ve lise yıllarına… Ne cesurduk deriz. On dört yaşında ailemizden ayrı yaşamayı başardık, büyüdük ve bak şimdi nerelerdeyiz der mutlu oluruz. Birimiz Antep’te birimiz Ankara’da bile olsa kopmamış bak ne kadar güçlüyüz deriz…
Amasya Anadolu Öğretmen Lisesi diğer liselerden farklıydı hep. Çünkü içinde biz gibi huzuru bile cesur yürekler vardı… Biz vardık şimdi bizim anılarımız var…
Nnü Günümüz kutlu olsun. Nice birlikte senelere dostum.