Aslında ne söyleyeyim, ne yazayım bilmeden yazıyorum. Tuhaf bir akşam yaşadım. Tuhaf kelime değil aslında anlatmak için. Ne çok aslında dedim değil mi? Asıl olanı yine hatırladım da ondan.
İnternetin gereksizliğinden, sıkıcılığından ve samimiyetsizliğinden dem vurup duruyordum uzun zamandır. İnterneti haber alma amaçlı kullanan kardeşime özeniyordum da. Her neyse konu bu değil.
Yüreğimi yakan,yok eden beni mahveden bi haber aldım internetten. Hem de blogumda hiç adını geçirmediğim site olan feysbuktan. İnanamadım. Hala da inanabilmiş değilim.
Esra liseden arkadaşımdı. Sevgilisi Süleyman ile yaşadıkları o güzel aşk...
Dokuzuncu sınıfta... Belki de hazırlık sınıfıydı hiç net değil. Evet evet hazırlık sınıfındaydım. Anadolu Öğretmen Liselerinin kuruluş yıldönümü kutlamlarında yani 16 Mart'ta birlikte görev almıştık. Sunucuydu. Çok güzel giyinmişti. "Fotoğrafımı çek Süleymanıma yollayayım." demişti. Bir sürü fotoğrafını çekmiştim. Öyle mutlu olmuştu ki...
O zamandan bu zamana yaşanan, insanlara aşık olma dersi veren bir aşktı onlarınki. Her görüşmemizde güzel haberler alıyordum. Onların bu mutlulukları bozulmasın, hep sürsün diye dualar ediyordum. Bunu şimdi "a bakın ben ne cici dostum" demek için yazmıyorum. Hakikatan öyle. İnsan o mutluluğu görünce bozulmasın diye dua ediyor.
Üniversiteden mezun olmadan evlendiğinde neden bu kadar acele ettiğini düşünüyordum.Bugün anladım.
Mezun olduktan iki ay sonra çocukları olmuştu; Yiğit. 23 Ağustos'ta doğmuştu kerata. Esra ile Süleyman her aşık insan gibi birbirine benziyordu zaten. O da ikisine benzemişti. Üçünün birlikte çekindikleri fotoğraflar bence bir ömür seyredilip mutlu olunabilecek fotoğrafları. Abarttığımı düşünmeyin.
Sonra Muş'a atandılar. En son ne zaman görüştük hatırlamıyorum. Yiğit'e sahip olmanın eğlenceli yanlarından bahsedip gülmüştük bol bol.
Sonra geçen pazar ben mutfakta örgü örerken Van'da deprem oldu. Ben, ayaklarımı uzatmış harbi harbi sadece örgü örüyordum. Son dakika haberini görüp "A Van'da deprem olmuş." dedim. O kadar.
Bu geceye dek bu depremin o kadar da büyük olmadığını düşünüp kendimi teselli ediyordum. Pazar gününden beri bilgisayarını açmayan ben açınca güzel haberler almayacağımı bilsem sonsuza dek açmazdım.
Bir gün ona aşk hayatımdaki sorunlardan bahsettiğimde "Bir gün sen de kendi Süleyman'ını bulacaksın!" demişti. Esra'm, güzel dost...
Feysbuk denen illet sitede herkes Esra'nın duvarına saçmasapan üzüntü ifadeleri yazmıştı. İnanmak istemedim. Saatlerce ağladım, feysbuktaki profil fotoğrafıma onları koyunca içimi rahatlatırım sandım, ben de saçmaladım. Baktım olmuyor, değerlime sığındım. Teselli değildi amacım, birlikte ölme sözü almaktı. Aldın mı bilmiyorum. Allah'ım gösterecek sanki bunu... Sanki mi?
Hep kutsal bir aşkın kadını olarak gördüm Esra'yı. Öyle kutsal bir şey yaşadılar ki o kutsallıkla da hayata üçü birlikte sevgi yumağı halinde gittiler. Birbirine sarılı üç beden. Kutsal üç yürek. Düşündükçe içimi elemli bir huzur kaplıyor.
Yiğit zaten sadece altmış gün dünyada nefes alabilmiş bir melekti. Esra ve Süleyman ise aşklarıyla bu dünyayı cennete çeviren birer meleklerdi. Üç melek sadece mekan değiştirdiler. Bizim yüreklerimize geldiler, cenneti sunmaya. Şimdi onların anıları ile yaşayıp onları yaşatma vakti, kim bilir.
Kararımız şu oldu: Evlendiğimizde evin bir yerinde bu üç güzel meleğin fotoğrafı olacak. Her baktığımızda bu acı Van depremini değil aşkı, mutluluğu, erdemleri ve iki insanın birbirine nasıl sevgi ile bakabildiğini hatırlayacağız. Bu karar şimdi lafın gelişi asla uygulanmayacak bir karar değil. Esra ve Süleyman'ı bir gün unutacak olmam onların aşkına yapacağım ihanet gibi geliyor bana.
Şimdi onların ruhlarının en güzel şekilde gökyüzünde bizi izlemesi için dualarımızda onları unutmamalı ve onların bize gösterdiği bu aşk dersini hayatımızda kullanmalıyız.
Yiğit bebek. Sen dünyada bildiğim, dünyadaki en aşk dolu bebektin. Şimdi meleksin.
Van depreminde ya da şu anda dünyanın herhangi bir yerinde hayatını kaybedenlerin ruhu şad olsun.
Aklımdan geçenleri düşünmeden yazdım.
Anlamasanız da olur.
Görüşürüz. Ama ağız dolusu.
27 Ekim 2011 Perşembe
16 Ekim 2011 Pazar
Üşümek
... : Çok sıcaksın, ellerimi ısıtsana.
N: Sahiden mi? Getir ellerini, üşüme.
...
...: Çok üşüyorum.
N: Ellerini ver, sıcaktır ellerim ısıtayım.
...
N: Çok üşüyorum.
...: Ellerimle ısıtmayı denesem?
N: Ellerin... Ellerin ne kadar sıcak.
....:Sahiden mi?
N: İlk kez böyle sıcak bir el görüyorum.
.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)