Ne de uzun bir başlık oldu öyle.
Amasya'dan bu sıra acı haberler geliyor. Canım yanıyor Amasya'mı düşününce. Hey gidi... 11 Eylül 2004 müydü ilk gittiğim gün? Yoksa bir tarih mi? Bilmem.
İlk sene üçüncü kat iki numaralı odada kaldım. İkinci sene üçüncü kat dört numaralı odada, üçüncü sene birinci kat bir numaralı odada, son sene de yine üçüncü kat üç numaralı odada kaldım. İlk sene hariç bütün senelerde odamın camını açınca karşımda muhteşem bir manzaraya selam verirdim. Ah, gözlerim doldu.
Mezun oldum. 2008 senesi geldi ve ayrılmak zorunda kaldık okulumla, dostlarımla. Biliyor musunuz çok garip şeyler yaşadım? Bir arkadaşım neden olduğunu bilmediğim bir anda benle görüşmemek istediğini söyledi, öğrendim ki cemaate dalmış. Bir arkadaşım görüşmek istedikleriyle görüştüğünü söyledi. Bir diğerinden hiç ses seda çıkmadı. Kimisini gördüm, ben konuşmak istemedim. Elimde kala kala bir avuç can kaldı. Kalsınlar hep.
Konum bu değil.
Camdaki manzara.
Biz mezun olduktan sonra okul yıkıldı. Yerine kocaman, devasa bir okul inşa ettiler. Yazık ettiler. Tamam kocaman okulumuz oldu, konforlu falan filan. Ama bizim 11-TM'nin önündeki kaloriferi ne yaptılar? Sıraya girdiğimiz alanı nereye bıraktılar? Merdivenleri nereye götürdüler? Anılarımız neredeler? Ben bunları düşünüp yanar oldum işte.
O koca okul en büyük yarayı bence kız pansiyonunun önünü kapatarak açtı bizde. Benim senelerce bakıp bakıp ağladığım, güldüğüm, umutlandığım manzaram yok mu oldu şimdi? Ben inanmıyorum.
Bunun için kaç gece ağladım, kaç gece yandım bir bilseniz.
Şu an o pansiyonda kalan arkadaşlarım bu yazılarımı okuyabiliyorlar mı bilmiyorum. Ama o manzaraya iyi bakın. Şimdi görmenin bir şey ifade etmediği o manzara beton yığınları arasında aklınıza düştüğünde umut olacak.
O manzarayı göremeyen kız arkadaşlarım. Sizin için bütün ruhumla yanıyorum. O küçük, şirin, iki katlı binanın bize sunduğu güzelim Amasya manzarasının şimdi pencerenizde olmaması, ailenizi özlediğinizde onunla birlikte ağlayamayacak olmanız, birkaç arkadaşınızla toplanıp gelen geçenle ilgili dedikodu yapamayacak olmanız, sevgilinizle telefonda konuşurken camdan dışarı sarkıp şarkılar söyleyemeyecek olmanız... Mahvediyor bu fikir beni.
Bu yazıyı okuyan ve beni anladığını düşünen, şu an o yurtta kalan dostlarım, kardeşlerim. Bana bir ses verin. Anılarınızı yaşatıyoruz abla, deyin. Abla demeseniz de olur. Her gece gelip sizi yanaklarınızdan öpüp iyi uykular dileyen benim.
Yanıyor içim.
Ne yapsam da manzaranızı size geri versem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder