Kasım da bitiyor. Ne berbat bir aydın sen öyle Kasım.
Aslında neden bu yazıyı yazdığımı bilmiyorum. Bir anda bilgisayarımı açtım ve içimi dökmeye başladım. Günlük yetmiyor mu diye soranlara: Bunu siz okuyabileceksiniz.
Esra'nın kaybının hayatımda yarattığı etki bir türlü sona ermiyor. Ersin istemiyorum. Her an aklımda olmaları, her hareketimden sonra aklıma gelmeleri... Ölümü unutmamamı böylece "daha insan" olmamı sağlıyor. İyi mi güzel mi bilemedim.
Sondan bir önceki vizelerin sadece üç sınavla geçmiş olması, ilk terapi deneyimimi yaşamış olmam, staj sınıfımdaki çocuklarıma alışmış olmam ve Sincan'dan giderek daha çok nefret etmem... Tabi bu ay kasımdı, acı olacaktı, hüzün olacaktı...
Vize dönemi evden uzak yaşadığım o baş döndürücü iki haftayı saymıyorum, değer verilenlerle unutulmaz anlar yaşandığı iki haftaydı o. Çağdaş marketin karşısındaki "özürlüler durağı"nda yenen sıcak kestane, Gençlik Parkı'nda içilen sahlep, cumartesi gecesini Berlin'e taşıyan "Soğuk Bir Berlin Gecesi" ve de tabi Olcay Kavuzlu, yürünen o soğuk Ankara geceleri, alınan açık mavi eldivenler ve tabi kulaklıklar... Aşk başka.
Kasım.
Stajyer öğretmen olarak yaşadığım ilk öğretmenler günüydün sen. Esra olmadan yaşadığım ilk öğrtmenler günüydün. Tamam, hiç hediyem yok, bana hediye alacak öğrencilerim de yok ama olsun...
Bu ara tatilde geliyorum Esra. İnanmaya geliyorum.
Onun dışında soğuk, ayaz, kırmızı burun, ısıtılan eller ve biraz doğalgaz faturasından ibaretti Kasım.
Bir daha yaşanmayacak olan 2011 yılının Kasım'ı hoşçakal.