29 Şubat 2012 Çarşamba

"Bir tanecik okuyucularıma özel yazım"


Merhabalar.
Aslında her yazım senin için. Her yazımda sana seslenip, sana beğendirmeye çalışıyorum kelimelerimi. Aslında beğenip beğenmemen dert değil, hissedip hissetmemen dert sevgili okuyucu. Bugün sana bir isim vermeye karar verdim. Okuyucu, takipçi gibi uzak ve de sıkıcı bir kelime olmasın bu. Ne olsun karar veremedim ama gelen fikirlere göre buna şekil verebilirim.
Görüşmeyeli ben çok hastayım. Stajda öğrencim yüzüme tam üç kere hapşurdu. Gülmüştüm ama bir haftadır yataktayım. Bu süreçte bolca düşünme fırsatım oldu. Neleri düşündüğümü buraya yazacak olursam hayatıma yeniden yön vermem gerekir ama emin ol çok yakınlarda bembeyaz haberlerle çıkacağım karşına. İş, eş, emeklilik sırası ile halletmem gereken meseleler. Bence sen anladın derdimi.
Bir de yeni haber aldım. Orhan Velimiz'in ses kayıtları bulunmuş. YKY'den de yayınlanmış. Gayet de tuzlu tabi ki. Orhan Velimiz için değer tabi ama işte bu sıra çalışmaya başlamış olsam dahi param yok. Farklı planlar peşinde koşmaktan bu değerli esere sahip olamazsam üzülürüm. Ben almadan sen al dinle Orhan Velimiz'in sesini. Bakalım size kimi hatırlatacak o güzel ses. Bana çok tanıdık geldi. Rüyalarımı anlatan uhrevi amcanın sesi gibiydi.
Başka aktarmam gereken haberim var mı emin değilim.
Ha evet. Aynen şu:
Fotografium Canon 600D profesyonel fotoğraf makinesi hediye ediyor! Yarışmaya katılarakCanon 600D Manfrotto tripod ve Kata sırt çantası kazanma şansı yakalayın! http://blog.fotografium.com/fotografium-canon-600d-hediye-ediyor/ sayfasını ziyaret ederek yarışma hakkında diğer bilgilere ulaşabilirsiniz.

Sitede birkaç değişiklik yapmayı planlıyorum. İlki bir yemek tarifi sayfası açmak. Aklıma geldikçe kendi uydurduğum tarifleri seninle paylaşmak istiyorum. Diğeri de evliliğe, evlilik yaşantısına dair yazılarımın yer alacağı bir sayfa oluşturmak. Ama henüz deneyimsizlik diz boyu olduğundan deneyimlendikçe yani ilerleyen senelerde yazmak planında aklım.
Telefonum çalıyor.
Kendine çok dikkat et. Eğer dilimizi bilmiyorsan senin için İngilizce de yazmak isterdim ama şu an mecalim yok. Sağlığına şu kış günlerinde sahip çık. Eğer güney yarım küredeysen de iyi güneşler diyelim.
Adın mı? Sen şimdilik "oradaki" ol. Olur mu?
Beğenmeyen varsa şu yollardan ulaşılabilirliğim yüksek:
twitter.com/ny12da
ny12da@superposta.com
http://www.formspring.me/ny12da

19 Şubat 2012 Pazar

Mucize

Yeminlen de öyle!
Hemen mevzuya giriyorum.
İki sene önce birkaç kendini bilmeze on tane kitabımı ve iki tane ders notumu emanet etmiştim. Kendini bilmez dedim ya, ki bu kendini bilmezler "Froyd okumaz ama benle tartışır" insanlardılar, bu kitaplara değer vermeden bir otobüs köşesinde unuttular. O gün öğrendiğimde çok çok üzülmüştüm. Günlerce bu konuyu düşünüp nasıl gider kitaplarım demiştim. Ki giden kitaplarım Niçe Ağladığında, Böyle Buyurdu Zerdüşt, Yalnızız gibi değer verdiğim kitaplarımdı. Gitmişlerdi. Bir daha da geri gelmeyeceklerdi.
O günden bu güne kitaplardan ses seda yoktu. Bütün AŞTİ'yi araştırdığım halde bulamamıştım, peşini bırakmıştım. Ama o kitaplar benim peşimi bırakmamış meğer.
İstanbul'da yaşayan Avukat Sultan Hanım. Kitap dostu desem daha iyi...
Otobüs şoförü olan eşinin bulduğu kitapları senelerce benim için saklayıp aramışlar beni. Notlarımı, kitapların üzerine karaladıklarımı okuyup beni bulmaya çalışmışlar. Amasya, Ankara, ny12da derken... Pat diye ben çıktım bugün karşılarına. Kitaplarım sağ salim onlardaymış meğer. Yalnızız'ın içinden çıkan beş liram seneler sonra keşfedilik Türksel'in kumbarasına gönderilmiş Van için olan. Sultan Hanım'ın çocuğu Emir kitaplarımı okumaya başlamış...
Kitaplarım beni buldular.
Yaaaa! Bakın işte! Öyle hadsizler varken dünyada böyle değerli insanlar da varmış meğer. Kitabı seven, kitap okuyan insanın hali bir başka olur derdik ya, yaşadım gördüm dostlar. Kitap okumaya ve fark yaratmaya devam o halde!
Şaka mı yoksa?
Olsun. Birkaç saatliğine heyecanlanmış oldum işte.
Kaybolan on tane kitabınız seneler sonra sizi bulabiliyorsa işte bu bir mucizedir. Çok şükür. Yaşamak için, robotluktan çıkmak için bir bahane daha.

11 Şubat 2012 Cumartesi

Şaka

Amasya'ya gittiğimi bilen biliyor. Gittik. Aynı gün geri döndük. Dostlarımızdan kazık yerken şaka sandıklarımızın aslında şaka olmadığını görüp durduk. Manzaranın güzel olmasına şükrettik, olsun dedik, yalnız değil. Öyle değilmiş meğer.
Sabah altı gibi vardık Amasya'ya. Nefes alırken boğazımız kesiliyordu. Misafirperver Amasya esnafının sunduğu çaydan içtik saatlerce. Manzaramız güzeldi orada. Ölülere manzaranın güzelliği kar etmez Nihanım, dedi biri. Haklıydı. Ölene dek kalsın yanımda.
Sonra beş tane buzdolabı süsü aldık geldik. Amasya aslında o kadar olmalıydı belki. Bilmem.
Müze işletmeleri mi deniyor onlara? Onlardan da bir kazık yemeden gelmek olmazdı. Üç liraya on adım atıp geri geldik. Gördüğümüz mezarlardan da görülebilen bir manzaraydı. Hepsi bu.
Sonra acı başladı. Liseme gittim. Yıkılmış. Yerine kilise yapılmış da lise demişler adına. Müdür yardımcım, bir zamanlar orada babamız olan bizi hatırlamadı. Üzüldük mü? Bilmem. Yurt kapalıydı. Boyanmış, daha önce bahsettiğim manzarasından eser kalmamıştı. Acınızı yine paylaşıyorum kardeşlerim, bir kez daha fırsatı gelmişken.
Çıkıp Akgüller'e gittik. Reklam da yaparım ben. Acımam. Gittik tavuk dürümümüzü yedik. Normaldi benimki. O da benim yediğim gibi yedi. Dört sene sonra... Oğuz geldi. Dost geldi. Adını bas bas bağırabilirim o dostun. Onca yoğunluk içinde gelip beni bulması o dostun... Gerçek dostluk bu işte. Senelerce görüşmesen de bir gün karşına çıkınca her şey mis gibi...
Sonrasını sormayın. Uzaklarda bir yerlerde yok sandığım kiremitleri gördüm. Üzerlerinde çalılar vardı. Kar da yağmıştı. Üşümesinler diye dua ettim. Bir de kimse alışmasın onların yokluğuna diye dua ettim. Alışılmasın ölüme. Giden unutulmasın. Olmaz mı? Ölüm mü? Yok öyle bir şey. Manzaranızın güzel olması umrunuzda değil, değil mi? Kollarım ağrıyor.
Amasya'daki annelerimi gördüm sonra. Almanca ve Edebiyat öğretmenlerim yurt gecelerinde nasıl bizi yalnız bırakmıyorlarsa o ziyarette de bırakmadılar. Oysaki can dostlar yanımızda yoklardı...
Ve tabi ki Amasya'nın diğer yarısı... Dostlarımın en iyi niyetlisi ve en büyüğü Peyman Hocam. Onun da ismini bağırabilirim her yerde. Ah şu güzel dostlar... Geleceğe dair adımlarımı onaylayan bir dosttu karşımdaki bu kez. Dört sene değil de sanki birkaç gün önce gitmişim gibiydi. Sıcacıktı ev, yürekler...
Ah Amasya. Ömrümün en kötü şakasını yaptın ya bana, alacağın olsun. Amasyam... "Kurban olurum ayol." denir sana ama o kiremitler... Ruhları şad olsun. Hiç unutulmayacaklar, biliyorum.