20 Haziran 2012 Çarşamba

Uçakta Şiir Yazmak Üzerine

Tabi ki böyle bir fotoğrafla yazıma başlayacaktım, başka ne yapacaktım?!
Öncelikle "Bitlik Hissi" hipotezim üzerine konuşmak, yazmak istiyorum. Değerlim ile bu konu üzerine uzun uzun konuştuk, daha kaç kişi ile bu konuyu konuştum bilmiyorum ancak kafamı oldukça meşgul eden bir konu bu konu. Bitlik Hissi dediğim bu şey hani bizim kocaman dünyalarımızın olması ve hani o kocaman dünyaların uçağa binip binlerce metre yüksekliğe ulaşıp oradan görüldüğü anda hissedilen duygudan bahsetmek istiyorum aslında. Yaşadığın o koca başkent bile avucunun içine sığabilecek kadar küçülürken sen ne kadar olacağını sanıyordun? Ben kendime bit dedim, bu duyguya da Bitlik Hissi.
...
Bir de birbirine "Pirim" diyen tiplere kıl oluyorum.
...


Fotoğraftaki uçağın kanadı ve aşağıda görülen o bizim kocaman kocamanlarımızın içinde bulunduğu o dünya var ya, aslında daha uzaktan görülebiliyor. Sosyal medyada gezinip duran bir görüntü vardı. "Küçük Mavi Nokta" mı öyle bir şeydi adı. Dünyanın küçücük bir nokta olduğu bir görüntüydü. Astronotların böyle deneyimler sonucunda daha mütevazi olmasından bahsediyordu görüntüler bir yerde. Haklı olduğuna karar verdim. Dünya bir noktayken biz ne kadar oluruz ki acaba? Bit bile değiliz.
...
Bir de hani sevgilisiyle en özel anlarını bize gösterenler var ya, onlar tuvaletteki bakterilere dönüşsün.
...


Bu kadar küçükken ve bu kadar büyük bir şeye kafa tutmaya çalışırken aslında ne kadar aciz ve ne kadar masumuz... Yaşadığın olaylara, günlere, zamanlara uzaklaşıp bakmadan anlamıyor insan ne yaşadığını, bu örnek daha güzel anlattı sanırım uzaktan bakmayı. Bir yaşadığın şehri, ülkeyi yukarıdan gör, ne kadar küçüksün anla, sonra konuş! Düşün sen o yükseklikten o kadar küçük görüyorsun bir de Tanrı'nın gördüğü yerden düşün (Burada herhangi bir dini imge kullanılmamıştır Tanrı kelimesinin kullanılmasına rağmen.). Bu bence muhteşem bir deneyim. Bunu düşünmek de beyin için muhteşem bir deneyim.
İşte her şey bu kadar küçükken ve artık o kadar yukarıdayken her şeyin anlamsız göründüğü bir anda şiir yazmak... Uçağın penceresinden önüne serilmiş kocaman bir dünya ve sen oturmuş şiirler yazıyorsun. Şiir yüceliktir, kucaklamaktır bende fakat artık uçakta değil. Herkesin o kadar üstündeyken ve o kadar aciz hissederken bir insan nasıl şiir yazar?
Nasıl "Ben şairim!" iddiasına devam eder Bitlik Hissi'ni yaşarken? Uğruna şiir yazdığı sevdiği olmuş bir bit, kendisi olmuş bir bit...
O görkemli Bitlik Hissi karşısında nasıl olur da koca koca cümleler döker birbirinin peşisıra? Bunu nasıl başarır? Bu kadar bencil nasıl olur? Bu bencillik midir?
Uçakta şiir yazmak... Benim kafama yatmadı.
Görüşlerinizi oldukça merak ediyorum. Bir bitin şiir yazması bile mantıklı geliyor, ayakları yere basarken... Diğerini duygum almıyor!


Yazıya özel şarkı: Redd - Aşktı Bu
...
Bir de her şey siyah olmak zorunda değil, mavi de bir renk.

19 Haziran 2012 Salı

Okuyucumla dedikodumuz ya da sen ona acı paylaşımı de!

Sevgili okuyucum, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla değil yazımın amacı. Aklıma geldi yazmak ve başladım yazmaya. Kimse okumayacakmış gibi yazıyorum ki birileri kırıldığında umrumda olmasın. Sevgili okuyucum, ben bu sıralar insan ilişkileri konusunda yine çuvallıyorum. Daha doğrusu şaşırıyorum. Neler oldu neler bir bilsen!
Hani bu ay bitti okul, üniversite mezunu bir işsiz oldum ya, işte bu bir ton şeye vesile oldu. Meğer ben ne kadar da görmüyormuşum çevremde olanları. Belki de son dakikada oldu olanlar, öncesinde her şey gerçekti. Bilemem.
Dostluk ve masumiyet bende önemli kelimelerdir, biliyorsun. Bu sıralar bu iki kelime dünyada yokmuş gibi davranıyor etrafımdaki tuhaf yaratıklar. Sahiden öyle.
Sen dört sene yediğini içtiğini ayrı tutma adamla, o son gece gelsin baloda sana selam bile vermesin. Biri üstelik senin üstüne basıp geçerek baloya dahi gelmesin. Yemişim balosunu, senin kalbinin üstüne basıp geçmek muhabbet. Sen emek ver bir arkadaşlığa, sana şöyle bir burnunun üstünden baksın geçsin. "Kurban ol be bana!" derdim de, neyse. Dedim say sen.
Sevgilisinden ayrılmış bedbaht insanlar gördük, görüyoruz. Unutmak için başka bir bedene sığınmak da ne demek? Bunu nasıl anlarım ben? Buna nasıl "Eyvallah gardaş!" derim ben?! "İsyan Günlerinde Aşk" kitabında Ahmet Altan bir şeyhin dilinden herkesin kendi ahlak anlayışı olduğunu ve insanları kendi ahlak anlayışımız üzerinden değil de onların ahlak anlayışı üzerinden değerlendirmemiz gerektiğini söyler. Ben henüz o kadar erdemli değilim, böyle deyip işin içinden çıkmak amacım değil. Dayanamıyorum ama!
Sonra birileri var, benim hayatımda tuttuğum ilk "yas"ıma saygı duymaktan aciz. Hatalar yapmış olabilirim bu yas sürecinde, sen bu hatayı anlamıyor olabilirsin fakat üzgünüm, yasıma saygı duymalısın. Benim yasımla, üzüntümle ilgili konuşurken "Ne olur olsun..." diye konuşamazsın. Ne kadar "canım" olsan da bunu yapamazsın sen. Benim günde bir, bir dostum, arkadaşım ölmüyor bu dünyada. Ben buna alışkın değilim. Bunu anlamıyorsan çekip gideceksin hayatımdan. Gidesin gelmiyorsa kovulmaya razı olacaksın!
...
Sanırım üslubum gittikçe sertleşiyor. Çünkü kırgınlıklarım büyük sevgili okuyucum. Sen beni anlarsın.
...
Neyseki bu günlerde beni ben yapan, beni ben olarak kabul eden ve yanlışlarımı gösterip doğrularımı beni şımartmadan onaylayan bir duygum var, kutsalım var. Kimi insanın acizlik olarak gördüğü bir huzurum var benim. Şükrediyorum durmadan.
...
Sözün özü:
Üniversite hayatım karakterlerine bir türlü alışamadığım insanların yaptıkları can acıtıcı hatalarla son buldu. Bir haftalık tatilin ardından bunu rahatlıkla söyleyebilecek kadar acımı dindirdim.
Barcelo Otel'in çatısında oynayamasam da sizlerden yüzlerce kilometre uzaklarda romanımı oynadım ben, göbeciklerimi attım.
Siz kendinizi mutlu sanırken ben "bitlik hissi"nin ne olduğu üzerine ellerimi parçaladım.
Ders almak güzel şey. Şimdi seneler öncesinden dostlar okuduğunda "Bu kız da ders ala ala bir hal oldu ayol." diyorlardır. Ne mutlu bana hep ben kazık yiyorum!
...
Sözün ikinci özü:
Değerli bir arkadaşım geçenlerde telefon rehberini temizledi bizlerle sohbet ederken. Hiç de sıkılmadı. Bazen böyle olmak gerek.
X: Alo.
Y: Naber?
X: Tanıyamadım?
Y: İnanmıyoruuoom?!
olmalı bazen. Çünkü öyle insanlar var ki bir şekilde hep tutunuyorlar ömründe, o tutundukları yerler öyle güzel duygularla doluyor ki... İşte böyle insanlar dururken neden... Neden yani kızım neden?
...
Evlenirsem haber veririm.


Yazıya özel şarkı: Teoman - Ne Ekmek Ne de Su