Gece uyku tutmadı! Elimden şu yazı çıktı:
Ne zaman tam anlamıyla bir sanatçı, bir şair ya da bir yazar olacağımı henüz anladım. Daha adam gibi bir gecemi, yapayalnız bir halde, herhangi bir otel odasında geçirmedim ki ben! Rutubeti yalnızlığımla pişirip uyku öncesi şurubu diye içmeden evvel nasıl bir şair olurum ben! Nasıl oldum derim?!
Birkaç amatör denemem olmuştu… Hadi hatırlayayım…
Liseden öncesi yok bende zaten. O zamanlardan önce yalnız başıma bir otelde kaldığımı düşünmüyorum.
İlk aklıma gelen; lise birdeki Samsun gezisi oldu. Dört yıldızlı bir otelin balayı süitinde (Bu kelimenin Türkçesi neyse?!) sınıf arkadaşımla uyumuştuk. Fakir olduğumu, daha doğrusu birilerinin daha şanslı olduğunu o zaman anlamıştım. Dört yıldızlı böyleyse yedi yıldızlısı nasıldır acaba diye düşünüp tansiyonumu fırlatmıştım. Tuvalet masasının üzerinde duran “Müşteri Değerlendirme Formu”na şunları yazmıştım: Benim annem de babam da memur ancak ben böyle güzel yerlere gelmek istiyorum. Biraz fiyatları düşürseniz! Buralara gelmek için zengin mi olmak gerekli?” O zamanlar on beş yaşımdaydım ve hayatı bilmiyordum…
Sivas gezisi… Öğretmen Evi! Arka pencereden görünen o muhteşem manzara ve tasviri zor bir oda… Ayrıntıları yok bile!
Lise son sınıfta gidilen son gezi; Türkiye Turu! Dur bakalım, nerelerde kalmıştık? Adana Seyhan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Anadolu Öğretmen Lisesi ve Kilis Anadolu Öğretmen Lisesi pansiyonları. Unuttuğum okullara ayıp oldu… Adana demişken! Bir gün o kente gidip bir otelde kalmalı, manzarası olmalı o otelin. Yoksa kalınmamalı! Huzurlu bir kent Adana… Otelleri nasıl bilmem!
Üniversitenin ilk senesi ve üç yarışma… Halk Oyunları Yarışması Bölge Finali, tabi üniversiteler arası; Halk Oyunları Yarışması Türkiye Finali ve son olarak 41. Zakopane Festivali çerçevesinde gerçekleşen halk oyunları yarışması…
İlk yarışmada bir gece kalınan üç yıldızlı otel! Ara sokaklara sıkışmış, körfez manzarasını unutmuş bir otel.İkincisinde ise Sapanca Gölü manzaralı bir misafirhane… O manzaraya bakarak insan aşık olabilir hiç düşünmenden.
Polonya’daki otel… Bir villayı ancak bu kadar aile sıcaklığı ile doldurup otel yapabilir bir insan. Koca koca dağların manzarayı oluşturduğu bir kış kenti; Zakopane. Huzur oradaydı…
Anlaşılan hiç yapayalnız, ıssız bir otel efkarım yok! O zaman adam değilim!
Sigara ya da içki içiyor olsaydım bir otele giderdim Abana, Adana, İzmir, İstanbul ya da Ankara’da. Pencerenin karşısındaki masaya soframı kurar sabaha dek kalbimin sahibini düşünür, içer, ağlar, şiir yazar, korkar, huzur duyar, şair olurdum.
Odada kimse olmazdı.
Şimdi canım Amasya Öğretmen Evi’nin balkonunda olmak istedi. Eğer herkes hatta bütün şehir uyumuşsa ve yalnız ben, ırmak ve Harşena uyumamışsa zamanıdır şair olmanın. Ağla sabaha dek!
5 Şubat 10 – 02.27 Ankara
Ne zaman tam anlamıyla bir sanatçı, bir şair ya da bir yazar olacağımı henüz anladım. Daha adam gibi bir gecemi, yapayalnız bir halde, herhangi bir otel odasında geçirmedim ki ben! Rutubeti yalnızlığımla pişirip uyku öncesi şurubu diye içmeden evvel nasıl bir şair olurum ben! Nasıl oldum derim?!
Birkaç amatör denemem olmuştu… Hadi hatırlayayım…
Liseden öncesi yok bende zaten. O zamanlardan önce yalnız başıma bir otelde kaldığımı düşünmüyorum.
İlk aklıma gelen; lise birdeki Samsun gezisi oldu. Dört yıldızlı bir otelin balayı süitinde (Bu kelimenin Türkçesi neyse?!) sınıf arkadaşımla uyumuştuk. Fakir olduğumu, daha doğrusu birilerinin daha şanslı olduğunu o zaman anlamıştım. Dört yıldızlı böyleyse yedi yıldızlısı nasıldır acaba diye düşünüp tansiyonumu fırlatmıştım. Tuvalet masasının üzerinde duran “Müşteri Değerlendirme Formu”na şunları yazmıştım: Benim annem de babam da memur ancak ben böyle güzel yerlere gelmek istiyorum. Biraz fiyatları düşürseniz! Buralara gelmek için zengin mi olmak gerekli?” O zamanlar on beş yaşımdaydım ve hayatı bilmiyordum…
Sivas gezisi… Öğretmen Evi! Arka pencereden görünen o muhteşem manzara ve tasviri zor bir oda… Ayrıntıları yok bile!
Lise son sınıfta gidilen son gezi; Türkiye Turu! Dur bakalım, nerelerde kalmıştık? Adana Seyhan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Anadolu Öğretmen Lisesi ve Kilis Anadolu Öğretmen Lisesi pansiyonları. Unuttuğum okullara ayıp oldu… Adana demişken! Bir gün o kente gidip bir otelde kalmalı, manzarası olmalı o otelin. Yoksa kalınmamalı! Huzurlu bir kent Adana… Otelleri nasıl bilmem!
Üniversitenin ilk senesi ve üç yarışma… Halk Oyunları Yarışması Bölge Finali, tabi üniversiteler arası; Halk Oyunları Yarışması Türkiye Finali ve son olarak 41. Zakopane Festivali çerçevesinde gerçekleşen halk oyunları yarışması…
İlk yarışmada bir gece kalınan üç yıldızlı otel! Ara sokaklara sıkışmış, körfez manzarasını unutmuş bir otel.İkincisinde ise Sapanca Gölü manzaralı bir misafirhane… O manzaraya bakarak insan aşık olabilir hiç düşünmenden.
Polonya’daki otel… Bir villayı ancak bu kadar aile sıcaklığı ile doldurup otel yapabilir bir insan. Koca koca dağların manzarayı oluşturduğu bir kış kenti; Zakopane. Huzur oradaydı…
Anlaşılan hiç yapayalnız, ıssız bir otel efkarım yok! O zaman adam değilim!
Sigara ya da içki içiyor olsaydım bir otele giderdim Abana, Adana, İzmir, İstanbul ya da Ankara’da. Pencerenin karşısındaki masaya soframı kurar sabaha dek kalbimin sahibini düşünür, içer, ağlar, şiir yazar, korkar, huzur duyar, şair olurdum.
Odada kimse olmazdı.
Şimdi canım Amasya Öğretmen Evi’nin balkonunda olmak istedi. Eğer herkes hatta bütün şehir uyumuşsa ve yalnız ben, ırmak ve Harşena uyumamışsa zamanıdır şair olmanın. Ağla sabaha dek!
5 Şubat 10 – 02.27 Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder