11 Nisan 2010 Pazar

Anahtarları Bulma

Aslında uzun uzun yazdım... Az önce sildim! Baş rolleri canlandıran karakterler filmlerde ölüm yüzü görmezmiş... Kurşun hep teğet geçer, uçurumdan hep yumuşak zemine düşer, esas kız hep onu seçer ve en önemlisi de hep doğru yerde doğru zamanda olur... Mükemmeldir.
Hayatımızın baş rolünde biz varız diye de güzel bir söz var orda burda dolaşan. Dikkat edin; bu cümle baştan aşağı yanlıştır, anlatım bozukluğu dolduru. Hayatımızın baş rolü biz olamayız. Çünkü biz filmin sahibi, yapımcısıyızdır. Parasını verip oynattığımız oyuncular, yönettirdiğimiz yönetmenler, asistanlar, şunlar, bunlar... Hepsi bize aittir ve biz yönlendiririz onları. Biz olmadan olmaz film ama filmde yokuzdur aynaya bakmazsak. Peki ya aynaya bakacak olursak? Seçip oynattığımız baş rolden daha çirkin, bakımsız ve en önemlisi geri planda bi insan görürüz karşımızda. Oysaki o baş rolü biz o hale getirdik, biz yaptık bunu... Unuturuz yaptıklarımızı, suçlarız aklımıza ilk gelenleri... İlk kimler ve ya neler gelir ki?!
O sözün yanlışlığının bir diğer göstergesi de şudur ki eğer baş rol bizsek ve o ana karakter hiç ölmeyecekse kendimizi yeniden bulduğumuz, yeniden doğduğumuz o "önemli" anları yok saymış olacağız. Her yeniden doğum bir ölümü göstermez mi bize? (Biraz karamsar bi' bakış olsa da aynen öyle.) O halde baş rol ölüp ölüp dirilecek bizim filmimizde. Olur mu öyle şey?
Hayatımız için "yapımcı" tezinin üzerinde duracak olursak; psikoloji bilimindeki "Duyguların kontrol edilebilirliği." teorisini de temel alırsak ve üstüne bir de baş rolümüzü kendimizin belirleyebildiğimiz bu güzel sistemi eklersek çok güzel bir sonuç doğuyor avuçlarımıza. Duygularımızı kontrol edip baş rolümüzü "adam gibi" seçersek sorunlarımız ortadan kalkmış olmaz mı? Kostüm sorumlusunu, figüranları, yönetmeni vs. duygularımızı kontrol ederek seçersek, dizginleri elimizden kaçırmadan... Ne mükemmel bir hayatımız olur?! Bu demek olmuyor ki hep kontrollü bir hayatımız olmalı... Asla! Her daim kontrol altında olursak, bazı duygularımızı bastırırsak cânım Froyd'un (öz harfler hareketini unuttum sanmayın) meşhur bilinçaltı dediği, buz dağının görünmeyen kısmı, kalbimizin diğer yarısı, beynimizin en derin noktaları dolar ve sonunda taşar... Uyurgezer oluruz mazallah :)
Bu konuya nereden mi geldim... Sır bende kalsın, benle ölsün... Benle de yaşasın...
Bu kısa ama verimli yazımızın ardından bir cümle ile kapatalım blogumuzu: Duygularımızın ipleri bizim elimizdeyken mutsuz olmamız ne kadar akıl dışı değil mi?

NOT: 16-17 Nisan 2010 tarihlerinde Ordu'da düzenlenecek olan Üniversiteler Arası Horon Grubu Halk Oyunları Yarışması için Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Halk Oyunları Topluluğu'na tam destek hep destek. Yaşasın EBF-HOT yaşasın Halk Dansları!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder