4 Haziran 2010 Cuma

Aidiyet

Final zamanı ne yaptın Nihan, diye soracak olanları biliyorum ama yazasım var bugün. Bugün değil; birkaç gündür yazsam, içimi döksem, derdimi anlatsam da birileri duysa mutlu olsa ya da yeni yeni kararlar alsa diye düşünüp duruyordum... Şimdi bu düşünceleri hayata geçirme zamanı geldi.
Siz yaşadınız mı ya da yaşıyor musunuz bilemem ama "aidiyet" denen duygu insanı hiç yaşamadığı kadar garip duygu durumlarına sevk ediyor. Nasıl yapıyor bunu sorguluyorum bulamıyorum.
Ait olmayı illaki bi sevgiliye değil... Bir eve, bir sokağa, bir anneye, bir arkadaşa, bir sınıfa, bir topluluğua ya da bir ağaca, köpeğe... Her şeye! Aklınıza gelebilecek her şeye ait olmak... Mükemmel değil mi?
Benim için ait olmak tam bir güven ve "birlikte mutlu olma" duygularının verdiği bir meyve. Neden mi? Güvenmezsen ona (o her neyse) kendini tam anlamıyla vermezsin, veremezsin. İstesen de, o sevgide güven yoksa aitlik hissi oluşmaz. Oluşturmaya zorlasan dahi bu olamaz. Birlikte mutlu değilsen zaten sevmiyor, hoşlanmıyorsundur. Bu duyguların yokluğu baştan fiyaskodur... Konuşmaya bile değmez.
Güven ve mutluluğun bileşkesi olan aidiyet dünyaya basan ayaklarımızın daha sağlam olmasını da sağlamıyor mu sizce? Biri var, evet... Ona aidim ve ona sahibim... Bir sebep daha var yaşamam için... İşte bu cümlelerle ayaklarımız dünyaya daha güzel, daha sağlam ve en önemlisi daha umutlu basar... Ne güzel değil mi? Ne kadar büyülü...
Neyse... Sınav zamanı yaklaştı, ben de okul yoluna çıkayım yavaştan.
Sonuç olarak ait olmak, birinin varlığına varlığını bağlamak büyülü bir duygu... Yaşayan yaşamayana anlatmasın, yaşanmadan anlaşılmıyor malum... Yaşamayan bir an önce yaşasın, bu duygu yaşanmadan hayatın tadı olmuyor malum...
Mutlu günler herkese...
Umutlu günler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder