14 Eylül 2010 Salı

Kifayetsiz Yazı

Bitmiş meğer, o on iki günlük eğlence ve coşku son bulmuş. Final maçını izlerken bile hissetmemiştim, iyi ki bu gece maç yokmuş yoksa anlamayacaktım…Her zaman 12 Dev Adam ve basketbol benim için ayrı birer konu oldular. Sadece “spor dalı” olarak değil; bir akım, bir oluşum, bir tutku olarak çok değerliydiler benim için. Bu turnuvadan önce de deli gibi 12 Dev Adam’ı destekliyor, fırsat buldukça basketbol maçı izliyor, basketbolu kendimde dolayısıyla da hayatımda yaşatıyordum. Sayemde birçok kişi basketbol diye bir spor olduğunu hatırladı ve belki de ben gibi sevdi. Bu ayrı bir gurur benim için zaten.


Ancak bu seneye kadar arkama yaslanıp, “Oh be, işte 12 Dev Adam!” diyerek izlemeyi özlüyor, bekliyordum. Hani sevdiğiniz adamdan bir çocuğunuz olur, büyür ve mezuniyetine gidersiniz ya da herhangi bir gösterisine… O sahnededir ve size sadece gururla onu izlemek kalmıştır. Öyle bir özlemdi bu benim için, öyle bir istek. Sonuç olarak her maçlarını izlemiştim, gerektiğinde sesimi ve gücümü hatta uykumu feda etmiştim, yenilgilerinde ağlamış, galibiyetlerinde dans etmiştim, emek vermiştim işte ben bu takım için. Ben büyütmüştüm, bu günlere ben getirmiştim. Bir şekilde ekmekte payım vardı işte.



Geldik bu seneye, on on iki yaşlarımda başlayan bu tutku hasatını aldı sonunda. Arkama yaslanıp yirmi sayı farklarla Slovenya’yı yendiğimizi izledim… Sırbistan’a kafa tutabileceğimizi gördüm. Amerika Birleşik Devletleri ile final oynayabileceğimize şahit oldum. Salonda deliler gibi bağırdım, grup maçlarında yenilgisiz yolcu ettim 12 Dev Adam’ımı Ankara’dan. Her gün salon önlerinde iftar yaptım dostlarımla, takımımı bekleyerek. Yüzümü boyadım yanıyor, acıyor demeden… Hiç tanımadığım insanlara sarıldım yendik diye çığlıklar atarak… Dağ başı duman almışları söyledim sesim kısılana dek büyüttüğüm takımımla… Bunları yaşadım… Bunlar huzurdu. Huzuru yaşadım. Peki bunu bana kim yaşattı? Emek verip büyüttüğüm çocuğum, evladım, emeğim… 12 Dev Adam’ım. Var mı bundan daha güzeli.


2010 senesi gerek bizim için gerek Yunanistan gerek Sırbistan gerek Amerika ve hatta bütün dünya için unutulmaz bir sene oldu. Unutulmaz. Artık ilerde torunlarıma, çocuklarıma anlatabileceğim kocaman bir “iki haftam” var. Ne mutlu bize ki bu iki haftayı on yıldır yaşıyorduk, hissediyorduk, bekliyorduk. Ne mutlu bize! Böyle günler yaşadık. Yaşarız daha, emin olun yaşarız.



İşin kötü yani; ben bu güzel duygulara iyi alışmışım ki bu gece ne Trabzonspor - Sivasspor maçı zevk verdi ne de Galatarasay - Gaziantepspor maçı zevk verecek… Bana 12 Dev Adam gerek, coşku gerek, basketbol gerek! Futbol maçı izlemek zorunda kalmasam, farkına varmayacaktım. Fena oldu.


Varsın bitsin. Benim basketbolum kazandı, ülkem kazandı, basketbol kazandı… Türkiye’de artık basketbol diye bir spor var, umarım hep var olacak. Ne mutlu bize işte, ne mutlu bize... Varsın bitsin! Gümüş madalyamızı aldık ya biz, şimdi Türk milletinin boynunda altın madalyadır basketbol.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder