Aslında yazacak çok konu vardı. Çenem de elim de kalemim de şişmişti aslında. Bütün güzel, huzur verici konular toplanmış sanki beni bekliyorlardı bu günlerde, öyle şanslıydım işte ilham konusunda. Sonra bir gün, yani bugün bi şey oldu. Ne oldu ben de bilmiyorum?!
Balzac'ın hayatından bahsedecektim. Nasıl bir ömür yaşamış duysanız, aklınız hayaliniz dururdu. Çapkın bir ömür sürüp, yaşamının son deminde aşık olup evlendiği kadınla nasıl bir ayrılık yaşadığını ve bu ayrılığın ardından nasıl öldüğünü... Aşk garip bir şey, bunu hepimiz biliyoruz da asıl bilmediğimiz kendi hayatımızdaki bu "Balzac melankolisi"! Farkında mısınız bunun? Hiç dönüp baktınız mı kuş bakışı hayatınıza. O zaman gördüklerinizle emin olun, benim Balzac'ın halini öğrendiğim kadar çok dehşete kapılacaksınız. Ne kutsal ömrüm varmış, diyerek sevineceksiniz. (Benim için dua etmeyi unutmayın o zaman!)
Sonra sokaklarda adını bilemeden yaşadığımız küçük ilişkilerden bahsedecektim. Her sabah kullandığınız belediye otobüslerinin şoförlerinden, muavinlerinden, yolcularından; korkmayın benim bu otobüs takıntımdan, başka şeyler de var sokakta. Yolda yürürken göz göze geldiğiniz insanlardan, yanlışlıkla çarpıp dönüp bakmadığınız kişilerden, telefon konuşmasını duyduklarınızdan, sohbetlerine kulak misafiri olduklarınızdan... Kocaman bir aileyiz biz Ankara'da. Siz nerde kimlerin ailesindensiniz bilmiyorum ancak... Bu büyük ailelerin bir bütün olduğu en güzel yer otobüslerdir, tıpkı çekirdek ailelerin akşam yemeklerinde oturup konuşmaları gibi... Bir bakın, belki de her gün birlikte gittiğiniz bi arkadaşınız olacak siz dönüp bakınca. Kim bilir!
Dostluklardan, çelişkilerden, çabalardan, boşvermekten... Hani bi dost dediğiniz vardır; onun için ve dostluğunu için çabalarken bir bakarsınız ki boğuyorsunuz onu. Hani bir kuşu elinde tutmak gibi... Sonra bir gün onu rahat bırakayım deyince de acı çekmeye başlarsınız... Olgunlaşmak "terim anlamı"yla olmasa da, zor zanaat. Hem de çok zor...
Anne ve baba ilişkilerinden bahsedecektim sonra. Onların ne kadar vazgeçilmez ve değerli olduklarınden dem vuracaktım. Sonra sözü kardeşe getirip, henüz duyduğum bir sözü sizinle paylaşıp yalanlayacaktım: Dostunu sen seç, kardeşini anan doğurur. Ne gaddar bir söz!
Sonra da diyecektim ki yoruldum... Bi çocuk gibi, oynadım, oynadım, oynadım... Yoruldum, uyuyakaldım kitaplarımın üstünde elimde kalemimle... Bi çocuk gibi... Çocuk. "Kimse masum değil." deniyor ya, üzgünüm. Ben hâlâ masumum... Bi çocuk gibi, masum ve yorgun.
Aklıma başka bir gün başka bir konu geldiğinde bu kez hemen yazarım desem de inanmayın. Her sözümü tutmak için söz verdim kendime... Ama sözlerimi tutamamaya başladığımdan artık kimseye söz vermiyorum.
Aklımda bir şarkı: Daha mutlu olamam bu akşam. Sonra da diyecektim ki yoruldum... Bi çocuk gibi, oynadım, oynadım, oynadım... Yoruldum, uyuyakaldım kitaplarımın üstünde elimde kalemimle... Bi çocuk gibi... Çocuk. "Kimse masum değil." deniyor ya, üzgünüm. Ben hâlâ masumum... Bi çocuk gibi, masum ve yorgun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder