15 Aralık 2013 Pazar

Başkalarının günahlarını konuşan ruh.

Zevkti. Bunu severek ve severek yapıyordu. Başkalarının; komşusunun, iş arkadaşlarının, arkadaşlarının, düşman dediklerinin, bildiklerinin ve bilmediklerinin günahları çok kabul edilebilirdi. Dudaklarındaki ruj, elindeki tesbih bu günahlardı.
Bilmiyordu.
Kendi günahları da diğerleri için öylesi cehennemlikti, bilemiyordu. Kendi günahlarını bir sebebi vardı. Bir bildiği vardı onun bu günahları işlerken ama "diğerlerinin" yoktu.
Nasıl olabilirdi?
Onların bir kalbi, beyni ve yaşantısı yoktu. Sadece bıyığından, alınmamış kaşlarından, kepekli saçlarından, üç günlük traşından, ayağındaki soğuk kuyu lastikten, başındaki türbandan ve daha nice "berbat" ihmallerden ibaretti. Düşünemezdi.
Günahları da konuşulmaya açık olabilecek kadar meşru...
Kendi günahlarının sorumluluğundan kaçması ya da sahiden bundan zevk alması değildi bu ruhun meselesi.
Bir yerde yanlışlık vardı ve başkalarının yanlışlıkları o kadar lezzetliydi ki!
Konuşuyordu.
İçini döke döke konuşuyordu.
Kendi saçları yağlı günleri, beş kuruşsuz zamanları, yadırganan sakalını, eğreti duran "türban"ını kusuyordu.
Ve herkes ölüp aynı tanrıya hesap verecekti.
Gece aklına geliyordu, neyseki!
...
"Başkalarının günahıyla aziz olamazsın. " Çehov.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder