O inince, otobüste unutulmuş bir valiz gibi kalakaldım. Tek fark gözlerim... Kimsenin bana aldırdığı yok, benim de onlara. Belki de otobüsün en arkasında olduğumdan?!
Otobüse birlikte binmiştik. Yolun sonuna dek birlikte mi olacaktık, bir önemi yoktu. O an, o otobüsün en arkasının bir önünde diz dize oturuyorduk işte.Ya hiç inmeyecekti ya da birlikte inecektik. Ama bir an inilmesi gereken durak geldi, indi.
Yağmurun yağmasını beklediğim her gün şemsiyem yanımda olurdu, yine öyleydi. Çantam, şemsiyem ve ben koltuğa yapışmış bir leke gibi duruyorduk otobüste. Tandoğan, Kurtuluş, Dikimevi, Abidinpaşa derken... Lekeler çıkmadı. Lekeleri çıkarmaya çalıştık mı bilmiyorum. O da bilmiyor, belki.
Nisan geldi geçiyor. Bahar güya, üşüyorum. Umulmadık insanların nefesleriyle ısıtıyorum ellerimi. Görmediğim sokaklara dalıp kurtuluyorum tanıdık rüzgarlardan. Kimsenin duymadığı şarkıları söylüyorum, içimden. Daha çok yürüyorum, eskisinden daha çok. Yollarımın sonu "inilmesi gereken durak"a varacak diye belki... Belki otobüslerde unuttuklarımı bulacağım diye... Fikrim yok. Otobüsün arkasında unutulmuş bir yürekken anlamı olmuyor belki de her şeyin.
Yani...
Denedikçe olmuyor. İnilmesi gereken duraklara varıyor otobüsler, birileri adımlar atıyor merdivenlerden birileri de unutuluyor en arka koltukta...
Denedikçe olmuyor.
önü ardı tutulmuş bu hikayenin.. yazının sonuna, gidenle ilgili bi soru yakışırdı ;) eline sağlık...
YanıtlaSil