Bayan Falkenberg anısına…
“Artık salondaki piyanonun üzerine küstahça fotoğraflar koyacak kimse yok, ama piyano çalan da yok; son çalınışından beri öylece duruyor, susuyor piyano. Çünkü Bayan Falkenberg yok artık, ne kendine ne başkasına kötülük ettiği yok. Eski şeylerden hiçbiri yok. Övrebö’nün, o eski şenliğine, sevincine bir gün kavuşacağı, çok şüpheli artık.” -Knut Hamsun/Göçebe-
Sevmiyordu. Sevemiyordu belki de, bütün bu yaşananlar sevme çabasından ileri geliyordu kim bilir. Onun da üslubu buydu “sevemediği adamın” anlayamadığı…
Bir de “o” vardı, diğeri. Ki o özel olandı. O’nun uğruna ayaklar altına alınan kadınlık gururu, ki aşk için hiçbir önemi yoktu, bir ırmak kenarında yok etmişti onu. Belki de O atmıştı Bayan Falkenberg’i nehre, kim bilir. O’nun elleri, parmakları. Ki ben en güzel parmakları olan tanrının Zeus olduğuna inanırım. Fotoğraftaki parmakları sen ne sandın.
Piyano çalardı. Güzel, çirkin, hoş… Aklına ne gelirse çalabilirdi o şekil. Parmakları da güzeldi aslında. Kadının yüzü güzelse, her zaman parmakları da güzel, değil. Ama Bayan Falkenberg’in yüzü de, parmakları da güzel. Kadın güzeldi. Güzel bir nehirde, güzel bir geleceği eline alamadan, güzel haliyle ölmüştü. Ölmemişti aslında. Peki ne olmuştu?
Sevmiyordu. Sevemiyordu belki de, sevme şekli de böyle olabilirdi. Başka biri varmışçasına uzak durarak, yakınlığı hissetmesine izin vermiyordu “sevemediği adam”ın. Tutkusunu uzaktan daha güzel sunduğunu düşünüyordu belki. Belki piyano çalarak.
Ki ben Bayan Falkenberg’in Harput’ta “sevemediği adam”ı beklerken ölmesini dilerdim. Elinde Zeus’un tuttuğu ince belli bardaktan bir çay ile ölüverip kalsaydı beyaz, plastik bir sandalye üzerinde. Onu da kahvenin sahipleri bulsalar ve dokunamasalardı “sevemediği adam” gelene dek. Üç gün, dokuz gün. Ne önemi var. O güzelliğin cesedi bile çirkin kokmazdı ki. Üzerine yağan yağmurlar, parmaklarını ıslattıkça yeniden doğardı belki. Ne de olsa o bardaklara Zeus dokunmuştu.
Bir de “o” vardı. Belki de yoktu kim bilir. Belki de Bayan Falkenberg böyle seviyordu işte, sevme şekli buydu. Uzaktan, kimse bilmeden.
Zeus aşkına, doyalım o halde!
rivayetlere göre; haziran ayı'nda üç adet "8" bulunurmuş: 08,18 ve 28; birinci hatta en birinci 8'de bu yazıyı yazmış olman zeus'un ilk kez "iyi kehanet" yaşamasını sağlamıştır bence. bakarsın 17'sinde yola çıkar biri ve ikinci 8'de yani 18'inde kavuşurlar. böylece üçüncü 8'de zeus kendini doğurtur ilk kez bir(inde)
YanıtlaSil