19 Eylül 2013 Perşembe

Eylül artık biraz da ölüm mü oldu Haziran?

Haziran da nereden çıktı?
O aramızda, bize bırakın.
...
Geçen gün dişlerimi fırçalarken yine geldi aklıma. Benim yaşımı hiç göremediğini fark ettim. Dişlerimi fırçalarken. Oysaki her an aklınızda olan bir "konu", fark edilen yaş mevzusu. Yaşlandığımda bu daha da acıtacak canımı, değil mi? Yaşlanmak ne kadar da soyut...
...
Ne onun gibi evlendim ne de bir çocuğum oldu ne de öldüm. Bıraktığı kadardım. Bırakıldığım kadar. Artsam ne kadar artabilirdim ki?
...
Değerlimle karar verdik, eninde sonunda minik bir şehirde öleceğiz. Bahçemizde... Aklımdan geçen o "üç kiremit"in olduğu tepenin yamacında bir ev. Belki o "üç kiremit"in yanında iki kiremit daha.
Bize de nasip olur mu beraber ölmek Değerlim? Ne dersin.
...
19 Eylül 2010. Gelememiştim. Gelmek yerine Manisa'ya gidip kafamı dağıtabilirim sanmıştım sonradan yanlış yolları seçen dostların yanında.
Ki hala o zamanın şallarıyla ısınırım ben.
Gitmemiştim.
O güzel gelini, güzel damadı görememiştim son bir kez bile olsa.
...
Tam üç yıl geçti üzerinden.
Sadece yıl geçti.
Zaman kavramının üzerine düşünecek olursak hala o düğünde birileri oynuyor, hala o depremin olmasına on dakika var, hala 16 Mart müsameresinde ben o güzelliğin fotoğraflarını çekiyorum, hala...
...
Hala'dan şapka kalktı mı kalkmadı mı?
Bu başka mevzu.
Sen zamana bak. Şapkasız.
...
Unutulamaz.
Eline bir kurdela bağlar gibi aklında tutman gerek böyle sevgileri.
Var olsunlar.
Mekanları cennet ola.
Amin.
...
Sanırım bir Fatiha isteyecek kadar yüzüm var artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder