12 Eylül 2013 Perşembe

Pavese ile tanışmamız anısına.


Sevgili Tezer'in kitaplarından taşıp gelen ve sonunda bir kitabevi ziyaretimizde hatırlayıp aldığımız (daha doğrusu kardeşimin son bursuyla hediye ettiği) "Yalnız Kadınlar Arasında" adlı kitabı ile tanıştım Pavese'yle.
İlk birkaç sayfada Tezer Özlü'yü görünce korktum. Acaba etkilendiği bu yazarın bizim ülkemizdeki şubesi olmayı mı seçti diye düşündüm. Öyle olmadığı çok çabuk çıktı ortaya. Sevgili Tezer'i böyle bir suçla itham ettiğim için kendimden utandım, ruhu şad olsun.
Kitabın sonunda verdiğim karar ise şu: Sevgili Tezer Pavese'yi karakterlerinde kendini bulduğu için böylesine sevmiş ve içselleştirmişti. Çünkü kitaptaki ana karakter olan Clelia aklımdaki Sevgili Tezer ile oldukça büyük oranda örtüşüyordu.
Kitabı okurken aslında Sevgili Tezer'in bize anlatmadığı karakterine dair ipuçları bulmuşum gibi sevindim. Hazine bulmuştum, çabuk bitti.
...
Pavese'de beni etkileyen en değerli konu şu oldu: Karakteri yani Clelia'yı öyle güzel saklamıştı ki onu ararken kitap bitiverdi. Clelia'nın gözünden anlatılıyordu olanlar ve kadıncağız kendini öyle güzel gizliyor, düşüncelerini öyle güzel örtüyordu ki... Bunu bir de düşüncelerini anlatır hissi uyandırarak yaptığını düşünün.
1949 yılının İtalya'sına dair çok çok ayrıntılı bilgi almasam da fikir sahibi olabildim. Ve ölmeden yapmam gerekenler listeme yeni bir amaç eklememi sağladı: Roma'nın başka bir şehre gitme ihtiyacı duyulmayan tek yer olup olmadığını görmek. Bu merakım o kadar çok ki işsiz olduğum şu sıra bir an önce para kazanıp Roma'ya gidip birkaç gün aylak aylak sokaklarda gezmek istiyorum. Sokaklardaki masalarda oralara özgü yemekler yedikten sonra hiç bilmediğin bir dil olan İtalyanca bir tiyatro izlemek istiyorum. Bunu yapmalıyım.
...
Balayı için St. Petersburg kesin kararımız olmasaydı Roma'yı düşünebilirdim. Bakalım. Bence bakalım.
...
Bir de Pavese'yi okurken, savaştan henüz çıkmış bir toplumun savaştan "ekmek almak" gibi bahsetmesinin verdiği tuhaf rahatlıkla günümüz dünya düzenini düşündüm. Her şeye burnunu sokan ülkeler... Her şeyden nem kapan yöneticiler... "Ezilen" halklar... Unutulan ama üyesi olduğumuz dinler... Yaşanması ertelenip durulan ve sonunda gidileceğinden emin olunmayan "cennet"e kalan hayatlar... Ne denli boş.
...
Bir yazar olup (Nasıl olunduğuna dair bir fikrim yok. Sigara bile içmiyorum.) hiçbirinizin bulamayacağı bir yerde her sabah kahvemi içip kitap okuyarak akşam olsun ve ben hiç bilmediğiniz bir yerde uyuyayım istiyorum.
Bana izin ver toplumsal düzen. Senden, senin sorumluluklarından ve getirdiğin sonuçlardan bıktım. Küçük bir kasaba ve bir oda bana yetecekken neden beni daha, daha ve daha için zorluyorsun? İçimdeki duygunun hırs olmadığını ve Clelia kadar yaşlı olmasam da onun kadar doymuş olacağım ihtimalini neden göz ardı ediyorsun? İzin ver bana, gideyim.
...
Rosetta ile aynı yaştayım. Ve bütün bunlar yalnız kadınlar arasında.
İyi okumalar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder