10 Ekim 2014 Cuma

Ne ilk ne de son.


Hep hayalimdi. Hayalimizdi.
İşimiz burnumuzun dibinde, yürüyerek gidip geliyoruz. Kendimize ait, sevdiğimiz şeyler artık hep yakınımızda.
"Tanıdık" dediklerimiz var.
Manavımız, bakkalımız, kasabımız, eczanemiz... Her ne ihtiyacımız varsa her şey tanıdık ve samimi. İçtenliğimize içtenlikle karşılık buluyoruz.
Çocuklarımız yaşadığımız muhitte huzurlu, güvende.
...
Nato Yolu'nda bunu sağlamak diğerleri için ne kadar mümkün bilmiyorum. Ben denedim. Oldu sandım. Hâlâ da öyle düşünüyorum.
Okulum ile evimin arası yürüyerek on dakika, mümkün oldukça yürümeye çalışıyorum kar kış dinlemeden. Bu yürüyüş mesafesinde de artık her ihtiyacım olduğunda uğradığım kırtasiyem, ezcanem, kuruyemişçim, camiim, bakkalım, marketim ve manavım var. Manavımı neden sona aldım? Ah Freud okumak ne fena!
Okul çıkışlarında bazen Akşemsettin Camii'ne uğrayıp ibadet ederim. Bu camiyi çok severim, çok. Kokusu, temizliği diğer camilerden farklıdır. Bunu çok cami gezmeye çalışan biri olarak sizinle paylaşmak boynumun borcu olmalı. (Herhangi bir dini dikte etmeye çalışmıyorum.)
Camii'nin hemen yanında bir market var. Bu marketin manavı olan amca ile artık "tanıdık" olduğumu düşünür, evden bir şey istendiğinde oradan alır ve onca yol taşırdım. Onca yol taşımak bizim samimiyetimize samimiyet katıyor sanıyordum.
Böyle bir alışveriş anında manav amca bana artık sonu kalan ve kilosu 5,75 lira olan muzları uygun fiyata satmak istedi. Gözüme az göründü. Manav amcayı kırmamak için "peki" dedim. Önce tarttığı muz iki kilo geldi, ardından da dört liraya tartacağını ve içinde hiç çürük olmadığını söyledi. Sekiz lirayı muza vermem, prensip olarak evlilik hazırlığı yapıp para biriktiren biri böyle bir savurganlık yapmamalı, amcayı kırmamak için samimiyete dayanarak aldım. Sırf o amca için.
Eve geldiğimde muzların koktuğunu ve içlerinin küflü olduğunu gördüm.
Çok üzüldüm.
Vedalaşırken yüzündeki kurnaz gülümsemeyi ben yanlış anlamıştım.
O gülüşü nasıl görmek istiyorsam o hale sokup öyle almıştım gözüme.
...
"Sonra da dans edelim... Sonra da dans edelim... Modern adımlarla..." dedi Redd kulaklığımda. Sağ olsun, hayatımın fon müziğini hep iyi tutturuyorlar. Dağılmadılar, ayrılanlar oldu. Her neyse.
...
Evde, birbirine geçmiş muzların sarı, beyaz ve yeşil renk cümbüşü görüntüsünü ve baş döndürücü kokusunu hazmederken amcayı düşündüm.
Bütün samimiyetimle aylardır oradan, diğer yerlere göre pahalı olmasına rağmen sırf onlar için alışveriş yapıyordum. Samimiydim. Emek veriyordum.
Karşılık beklediğim de yoktu.
Kötülük geleceğini düşündüğüm de...
...
"Sonra da dans edelim...
Sonra da dans edelim...
Modern adımlarla."
Amcam alabildiğine modern bir çalım attı bana. Ben ise İsa'dan bile önce var olan insanların o "yeni" bakışı ile kalakaldım sarı, yeşil ve beyazın içinde.
Modern adımlarla...

1 yorum: