8 Aralık 2011 Perşembe

Bir fotoğraf makinesi için ağıt!

Dırı dırım dım, dırı dırım dım, dırı dırım dım dım dım dım dım.
Yılın son birkaç ayında flaşı bozulan fotoğraf makinemin bir de hafıza kartının sizlere ömür olması canıma tak etmesine sebep oldu. Yılın son zamanlarını ölümsüzleştirmek için telefonun kamerasından medet ummak bana yakışmıyor, ki bu ara öyle güzel kareler var ki Ankara'da.
Sevgili S. yağmur yağan Ankara için "cilalanmış gibi" diyerek ömrümüze huzur kattığı günlerde yaşıyoruz. Usta bir sanatçının elinden çıkmış oymalı desenleri olan güzel bir tahtadan kanepe adeta Ankara, cilalı, parlıyor. Şemsiyenin altında bolca fotoğraf çekmelik zamanlar bunlar. (Kendini bilmez bir güvenlik görevlisinin basketbolcuları korumak adına emektar şemsiyemi almasını ve maç çıkışında ondan daha çok kendini bilmez birinin kendine ait olmayan şemsiyeyi almasını buradan esefle kınıyorum.) Ankara'da hava soğukken hep daha fazla huzur vardır. Gençlik Parkı'na gidip Fokurtu'ya sığınıp içilen sahlepler (Bu ara Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi'nin içindeki Kalem Kafe'de de güzel yapıldığını fark ediyorum.), Kolej'in "Hacı Yolu"na doğru uzanan yollarında ısınma amaçlı söylenen şarkılar, özürlüler durağında yenen sıcak kestaneler, Başkent Simit Sarayı'ndaki kaşarlı açık simitler... Yok aç değilim.
Hani bir yazımda demiştim, Ankara'yı seviyor olmam içindeki insanlardandır diye. Öyle. Şimdi de öyle. Ama içinde ya da dışında olmasında bir anlam yok. Mühim olan o sokaklara bırakılan izler. Kurtuluş Parkı'nda gecenin bilmem kaçında, bilmem kaç şairin bu park için yazdığı şiirleri okumak, Sıhhiye Köprüsü'nün altından geçerken "Eminönü'ye benziyor." diyenleri susturmak, TRT Ankara Radyosu'nda Yankı sonrası üşümek... Ankara artık daha çok "maviliğin aidiyetinden" ibaret. Şükür.
Ama gelin görün ki benim biricik dostum, sırdaşım fotoğraf makinem... Lensin düşsün e mi?
Kızgın değilim, kırgınım deyip kıvırayım şimdi.

Ankara'da değilseniz ve Ankara'da olmak istediyse canınız bu yazıdan sonra, gelin. Bahaneler bulun ve gelin. Yılbaşını bahane edin, yılın bitiyor olmasını bahane edin, Aralık ayını Ankara'da görmeyi bahane edin, 9 Aralık'taki "demokrasi sınavını" bahane edin, sevdiklerinizi bahane edin, sevmediklerinizi de edin... Gelin. Herkes sevemez Ankara'yı. Bunun tadını çıkarın.
Ve sen fotoğraf makinem. Çok güzel küfürlerim var yastık altında ama eski dostuz sana diyemem. Yeni yılda ilk kez adam gibi huzuru bulmuşken gel beni yalnız bırakma, az masrafla ilk günkü gibi ol. Olur mu?
Güzel perşembeler, güzel Aralık ayları ve güzel Ankaralar diliyorum.
Cilalayın her yeri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder