"Bir saniye!" deriz ya başımız meşgulken. "Bir dakikada oradayım." deriz bazen de yalan söyleriz. Sonra bir de "Bir gün kaldı."lar vardır. Sonra final haftaları... Bir de "Bir ay sonra bitiyor." deriz. A evet, bir de "bir yıl" vardır. Yıl deyince göze daha korkunç gelir nedense... Oysaki bazen göz açıp kapayana dek geçer o bir yıllar.
Siz 28 Nisan 2011'de ne yapıyordunuz bir hatırlayın. Ben bu saatlerde sanırım yine bilgisayar başındaydım. Ama o gün bir sene sonra öğrencimin klozete "kuzulet" demesine mutlu olacağımı, birinci sene nasıl bir seneymiş diye düşüneceğimi, mezuniyet telaşında olacağımı bilemezdim sanırım. Siz neleri değiştirdiniz? Neyiniz değişti?
Bu bir sene içinde dönüp bakıyorum da...
...
Keşke evimiz Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nün binasındaki kütüphane gibi olsa, hiç ölmeyiz. Sonra bir de 50. Yıl Parkı'na yakın olsak, Ankara ayaklarımızın altında olsa hep ve yolumuz hiç Uğur Mumcu Caddesi'nden geçmese... Bir de evimizden Gençlik Parkı'na gizli geçit olsa... Kimse bilmese.
...
Bir sene içinde bir insan ne kadar fotoğraf çekebilir? 211?
...
Zaman kavramı üzerine bir yazı değil bu. 28 Nisan; içinde hem sekiz hem nisan hem de umut olan bir gün. Ne güzel de bir gün değil mi?
Siz bilmezsiniz. Bazen insanlar Kurtuluş Parkı'nda başka birinin kalbine sarılıp ağlar, sadece AŞTİ'de ya da Esenboğa'da değil. Ankara hep karşılamaz insanları, bazen de yolcu eder. 442'nin neden Ankara'nın bütün güzel yerlerinden geçtiğini düşünüyordunuz?
Siz bilmezsiniz. Telefon numarası ezberlemeyen insanlar vardır bazen. Numarayı rehberden silince gitti sanırlar. Öyle olmaz. Numara elde yazar ya da bir kağıtta. O kağıt hiç kaybolmaz, eğer istersen.
Siz bilmezsiniz. Sekiz rakamı değerlidir, önceden değerli olan üç ve dokuza inat. Fakat bu rakam Milli Piyango "belet"lerinde işe yaramaz. Sadece tarihlerde güzeldir. Bir de 2014. O da fallarda...
Siz bilmezsiniz. Aşikar olan her zaman daha basittir. Yalınlık ise gizli olanda daha fazladır. Gizli olan her zaman daha kutsaldır. Bunun içindir ki sosyal paylaşım sitelerinde fotoğrafı gezen sevdalar ancak "yok" olduklarında kutsallaşırlar. "N'oldu?" sorusunda tıkanır kalırlar. Bunun içindir ki sevgililer sinemaya daha çok gider, parka değil. Oysaki Kurtuluş Parkı bu bir senede mabedimiz olmuştu.
Siz bilmezsiniz. "Bir dakika!" dediğinizde ne kadar zaman geçtiğini. Sizi arabada kimin beklediğini, bir sonraki sayfada ne olacağını ya da en güzeli havuzun içinde balık olup olmadığını...
Siz bilmezsiniz. Bilmemeniz de en güzeli. En çok sevdiğim türküyü sizle dinlersem olmaz. "Sen"le dinlersem olur. Tabi bir de bir filmde kendini izlerken aslında "o"nu izlemek ne demek, anlatamam bunu. Anlatmamam daha iyidir aslında.
Siz bilmezsiniz. Bilmeyin de.
Bilirseniz büyü bozulur Gençlik Parkı'ndaki havuz boşaltılır, Kuğulu Park'taki siyah kuğular ölür, Kolej-Kurtuluş yolunda trafik tıkanır en kötüsü de Dikimevi'ndeki o eve giden yokuştaki ağaçlar kesilir. Sonbaharda kırmızı olmaz o zaman o yol, olmaz işte o zaman da.
Siz bilmezsiniz. Kaç fotoğraf çekinebilir ki bir insan kaç farklı ilde aynı anda...
Siz bilmesiniz. Bilmeyin de. Böyle daha güzel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder