Uzun zamandır Kızılay'a inmiyordum. İnmek mi dedim? Her neyse!
Kızılay'da alışveriş yapmayı, gezmeyi zaten sevmem. Hele ki yanımda Değerlim olmadan hiç sevmem. Bugün de annem ve teyzemle bana gömlek ve elbise dikmek üzere alacağımız kumaşları almaya gittik. Gittiğimiz yerler aslında tahmin edilebilir mekanlar.
Gitmez olaydık!
Herkesin suratı beş karış!
Kolay gelsin diyorsun, karşılık verilmiyor. Gülümseyerek esprili bir alışveriş olsun istiyorsun, buz gibi bir surat...
Anlıyorum. Günlerce kimlerle karşılaşıyorlar ama ben gayet olumlu ve pozitif yaklaşırken bu soğukluk da nesi? İşleri kötü, ondan böyle desem... Yok. Ben gittiğimde gayet de işlek bir
yer olduğunu seçebiliyordum, düşünün ben bile fark edebiliyorsam...
Hele bir düğme almaya gittiğimiz "Erdoğan Düğme"de olanları duysanız... Adamcağız, yaşlı başlı amca bizi o kadar beklettiği yetmezmiş gibi bir de azarlıyor. Gayet safiyane ve bu işleri bilmeyen bir insan olarak sorduğum sorunun cevabının bir azar olması... Öyle kızdım ki! Aldım kumaşlarımı çıktım oradan. Yaşından başından utanmadan kendi yaşının yarısındaki bir insanı herkesin için saygısızca azarlayan bir esnaf? Tuhaf.
Esnafların kaygılarını, yaşamlarını ve sorumluluklarını tahmin edebiliyorum. Ancak aylar sonra gördüğüm bu berbat manzara beni çok korkuttu. Esnafların suratında satılan sirke bizim sofralarımızda zehir oluyor. Bu zehir kültürümüzün de ağzına tükürüyor.
Kaygım büyük. Bilmem anlatabildim mi?!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder